Konuşmasının bir yerinde Z kuşağını hedonistlikle suçladı. Sonra dedi ki :” 27 senedir üniversitede hocayım; son 2 senedir öğrenciler dersime girmiyor.” Sonra da dedi ki :” O kadar haz peşinde koşuyorlar ki tıpkı sayın cumhurbaşkanımın da dediği gibi fuhuş yapıyorlar.” Bunun altını çizdi. Tıpkı sayın cumhurbaşkanımın dediği gibi. Çünkü sayın cumhurbaşkanı söylediyse itiraz edilemezdi. Mutlak gerçekti.

Konuşmasının bir yerinde üniversiteler şehri geliştirir diye biliyoruz. Ama değil, yok öyle bir şey. Üniversitenin olduğu şehirlerde laboratuarlar olur. Kütüphane sayısı artar. Ama maalesef üniversite şehirlerinde fuhuş evleri artıyor –yumuşattı biraz; genelev diyecekti sanırım- dedi.

Bunu bir televizyon kanalında şehrimdeki üniversitenin profesörü söyledi. Hep beraber veryansın ettik. Geç kalınmış bir veryansındı bu. Ama olsundu. Yine de hoş bir seda oldu.

Ah kibir! Egoyla kol kola gezerken seni izleyenler dağ mısın yoksa çukur mu bir türlü anlamıyorlar. Ama bizim baktığımız yerden bir çukura daha çok benziyorsun.

Z kuşağı…

Hedonist, bencil, çıkarcı, tüketen, yerine koymayan, günlük yaşayan, örgütlenemeyen- biz buna çok takılıyoruz zaman zaman-, duyarsız Z kuşağı. En çok da saygısız Z kuşağı. Çünkü onlar saygının yaşa, mevkie, cinsiyete bağlı olmadığını, kazanılması gereken bir erdem olduğunu düşünüyorlar. İsminizin önündeki unvanlarla ilgilenmiyorlar mesela. Bu dünyada onlardan fazla yaşamış olmanız sizi sadece yaşlı yapıyor, saygıyı hak edecek bir durum olduğunu düşünmüyorlar. Eğer onları dinliyorsanız onlarla konuşuyor ve onlara onları anladığınızı belli ediyorsanız size saygı duyuyorlar.

Ama benim çoğunlukla anlamadığım şey biz yetişkinlerin kendi kuşağımızı övüp, bizden sonraki kuşakları yerden yere vurma yarışına giriyor olmamız. Sanki bu kuşakları biz küfredenler yetiştirmiyormuşuz gibi. Eğer kimse doğurduğu çocuğu ağaç kovuğuna bırakmıyorsa sanırım bizden sonraki kuşağın yetişmesinde ve geliş(eme)mesinde çok büyük bir katkımız var. Her kuşak ona sağladığınız ortamlarda yetişiyor. Ne veriyorsanız onu geri alıyorsunuz.

Tüketen bir nesilse gördüğünüz, bebeklikten beri tükettiği her şey için alkışladınız onu.

Okumuyorsa okumadınız demektir.

Zalimse hiç kucağınıza almadınız demek ki.

Vicdansızsa vicdanıyla hiç baş başa bırakmadınız ve vicdanın rahatsız edici bir unsur olduğunu öğretmediniz ona.

Araştırmıyorsa oyuncak yapmadınız onunla birlikte mesela.

Görmüyorsa görülecek bir şey önüne koymadınız demek ki.

Konuşmuyorsa her zaman onun yerine siz konuştunuz öyleyse.

Kendinden başkasını düşünmüyorsa ekmeği böldürmediniz ona.

Ve sizden farklı bir dil kullanıyorsa kulağına hiçbir şey fısıldamadınız demektir.

Şimdi ne ektiniz de ne biçeceğinizi umuyordunuz?

Üniversitede eğitim veren bir insanın nasıl olması gerektiğini az çok biliyorum bir eğitimci olarak. Ama nasıl olmaması gerektiğini çok iyi görüyoruz son 15 senedir. Bir eğitimcinin okuyan, eğiten, bilgiye aç, kendini geliştiren, bilimin gerçekliğine inanan, hurafelerden uzak duran,insan ilişkileri güçlü, pozitif, entelektüel olması gerekir. Ne yetiştiriyorsanız yetiştirin; ister meyve sebze,ister insan yetiştirdiğiniz şeyi sevmek zorundasınız. Düşmanca, çıkarcı yaklaşımınız hem size hem yetiştirdiğiniz ürüne çok zarar verir. Hele ki onu her platformda aşağılamak yok saymak sizin kendinize saygı duymadığınızın da bir göstergesidir.

Üniversiteler son yıllarda bir aile şirketi, ahbap çavuş ilişkilerinin yaşandığı yerler haline geldi. Birileri bir yerlerden sırtını sağlama aldı mı, kendi görüşünden olmayanı süründürdüğü, akrabalık titrilerinin fazlalaştığı kendini bilmez elamanların yükseldiği yerler oldu üniversiteler. Liyakat üniversite kapılarının önünden bile geçemiyor artık. Ve bunlar büyük bir fütursuzlukla herkesin gözü önünde yapılırken o alaşağı ettiğiniz Z kuşağı bunları görmüyor mu sanıyorsunuz? Kendi yetersizliğinizin farkına varmadan küfür ettiğiniz o kuşaktan ne istediniz? Bilimsel bir rapor mu? Yeni bir buluş mu? Araştırılacak bir alan mı?

Yaptığınız intihalleri yüksek lisans öğrencileriniz bulup size getirdiğinde tek seferde –bunu tehdit olarak algılıyorsunuz çünkü- doktorasını kabul etmiyor musunuz? Öte yandan sırf sizin görüşünüzden değil diye birçok yabancı dergide birçok yabancı dilde makale yazan bir doktora öğrencisini yetersiz görüp bırakmıyor musunuz? Bunlar sizin marifetleriniz değil mi? Üniversite şehirleri fuhuş yuvası oldu derken o çocukların zihinlerine her gün tecavüz eden siz değil misiniz?

Kendi beceriksizliğinizi ve yetersizliğinizi deşifre etmekten başka ne işe yaradı bu konuşma?

Evet, şehirlerin çehresini değiştiren o şehirlerdeki üniversitelerdir. Ama o üniversiteye gelen öğrenciler değildir, o üniversitede ders veren öğretim görevlileridir, aktivistleridir, ileri gelenleridir, aydınlarıdır. Öğrencilerin önüne ne koyarsanız onu büyük bir iştahla yer, bitirir, kalanlarını da çöp tenekesi gösterirseniz çöpe atar. Göstermezseniz fırlatır atar sokağa. Çünkü siz çöp tenekesi koymadığınız bir şehirde temizlik bekleyemeziniz. Bir şehirde öğrencileri yolunacak kaz olarak görmekten vaz geçerse esnaf, uyuşturucu için müşteri olarak görmezse karanlık adamlar ve çocukların iç çamaşırından elini çekerse aymazlar o zaman özlediğiniz o gelişmiş şehre kavuşuruz hep beraber. Gençlerin kendini var edecek hiçbir ortamı oluşturmadan yetişmesini ve gelişmesini bekleyemezsiniz. Onlara mantar muamelesi yapmaktan vazgeçmelisiniz artık.

Zihninizde nasıl bir yer öğrencileri evleri bilmiyorum ama, fuhuş evleri para karşılığı cinsel ilişki yaşanan yerler değil midir? Buralar fuhuş evleri ise bu şehrin kolluk kuvveti nerde? Çocuklarımızın birilerine peşkeş çekilmesine nasıl izin veriyorsunuz? Yoksa fuhuştan kastınız sizin gibi yaşamayan, düşünmeyen insanlar mı? Bütün ötekiler yani bizler fuhuş mu yapıyoruz sanıyorsunuz?

Fuhuş yapılan yerler; yani genelevleri… Genelev deyince aklıma hep İstanbul’a 1946 yılında Marshall Yardım planı ile gelen Missouri gemisi gelir. Çünkü o gemiden inecek olan askerler İstanbul’dan memnun ayrılsınlar diye devlet eliyle genelevler sarıya boyatılır ve seks işçileri doktor kontrolünden geçirilip Amerikan askerlerine öyle servis edilir. Çünkü Amerikan askerlerinin memnun ayrılması ülke itibarı için gereklidir.

Bu olay aklıma her geldiğinde aşağılık bir davranışın misafirperverlikle nasıl servis edildiğini görüyor ve kahroluyorum.

Ve bazen kendinizi ahlaklı göstermek isterken en ahlaksız düşüncelerinizi ortaya dökmüş oluyorsunuz.

Tipik kibirli insan davranışı…

Kibirli insan yalnızlığın kıskacında soldukça solar, soldukça korkar, korkusuyla gittikçe vahşileşir, zalimleşir. Dünyanın geri kalanından iyice ayırır kendini. Issız, ıpıssız bir adaya döner kalır. (Vuslat Çamkerten/ Psikeart)

Çok tanıdık geldi değil mi?

Yalnız bu insanların ıpıssız adaya dönmelerine daha çok var. Şimdi yapmamız gereken onlar gidene kadar ağaçları, çocukları, hayvanları ve kadınları mümkün olduğunca onlardan uzak tutmaya çalışmak ve korumaktır. Geç kalınmış veryansın, veryansın olmuyor maalesef…