Geçen haftaki Londra metro grevine birçok kişi gibi ben de işe giderken uzun yürüyüşüm sırasında sağanağa yakalandım. Neredeyse tüm hatlar tamamen durdurulduğundan çoğumuz Londra’da gideceğimiz yere ulaşmak için otobüslere, bisikletlere bindik veya yürüdük. Başkentin büyük kısmı durma noktasına geldiğinden işe gidip gelme süreci, bu şehrin işleyişini sürdürmek için işçilere ne kadar bağlı olduğumuzu bize net şekilde hatırlattı.
Dayanışma amacıyla Seven Sisters istasyonu önündeki greve gittim. Haftalık mesai süresinin biraz azaltılması da dahil daha adil çalışma koşulları talep eden işçilerle konuştum. Demiryolu, Deniz ve Ulaşım Sendikası (RMT) Genel Sekreteri Eddie Dempsey, “Astronomik bir ücret talep etmiyorlar” dedi.
Ancak yorgunluk ve aşırı vardiyalı çalışma, üyelerimizin sağlığını ve refahını etkileyen ciddi sorunlar.
Grevdeki işçilerin yanından ayrılıp Parlamento’ya doğru yola çıktım, yolun çoğunu yürüyerek gittim. Londra’da uzun mesafeler yürüdüğümde, bu şehri şekillendiren yoksulluk ve eşitsizliğin boyutunu görüp utanmamak imkânsız oluyor. Çoğumuz için yağmur kısa süreli bir rahatsızlıktan ibaret. Kısa süre sonra sıcak ve kuru bir yere gireceğiz. Sokaklarda yaşayan insanlar içinse yağmur, zaten acımasız yaşamlarını daha da zorlaştırıyor. Sahip olduğunuz her şey, giysileriniz ve yatağınız sırılsıklam oluyor. Yapabileceğiniz en iyi şey bir otobüs durağının, dükkân girişinin veya geçici bir barınağın altına çömelip beklemek. Londra’nın merkezindeki her sokağın hemen hemen her köşesinde ya bariz şekilde zorluk yaşayan ya da yağmur ve rüzgârdan korunacak yer arayan birini görüyorum.
Aynı sabah, BBC Radio 4’te bir öğretmenin okullarda çocuklar arasındaki yoksulluğun nasıl domino etkisini yarattığını anlatmasını dinledim. Ortalama 30 kişilik bir sınıfta yaklaşık 9 çocuk yoksulluk içinde büyüyor. 10 ilkokulun 7’si, bölgelerindeki çocuklar için en büyük endişelerinin çocuk ve ergen ruh sağlığı hizmetlerine erişim olduğunu söylüyor. Birçok öğretmen, parası olmayan öğrencilerine malzeme almak için cebinden para harcıyor, hatta bağış topluyor.
Öğleden sonra erken saatlerde Westminster’a vardım. Aradaki tezat mide bulandırıcıydı. Kapının bir tarafında altın, görkem ve ihtişam, diğer tarafındaysa evsiz 250 bin evsiz vardı.
4,5 milyon çocuk yoksulluk içinde yaşarken şunu sormak zorundasınız: Bütün bu ihtişam ve gösterişin amacı ne? Bana göre cevap açık: Parlamenterleri işe giderken gördükleri her şeyi unutmaya zorlamak için. Bu kadar çok parlamenterin kariyerleri boyunca insanlara hiçbir şeyin değişmeyeceğini söylemelerinin başka bir açıklaması olamaz.
Geçtiğimiz yıl boyunca hükümet, kemer sıkma ve özelleştirme programını sürdürdü. Çocuk yoksulluğunun en büyük nedeni olan yardım için iki çocuk sahibi olma sınırını kaldırmayı reddetti. Kışlık ısınma yardımını kaldırmaya çalıştı. Otobüs ücret sınırını yükseltti. Engellilerden 5 milyar sterlin (yaklaşık 282 milyar TL) kesinti yapmaya çalışarak binlerce insanı onurlu bir yaşamdan mahrum bırakan iki kademeli bir yardım sistemi kurguladı.
Ancak hükümetin çok cömert davrandığı bir alan var, o da silah harcamaları. Hükümetin askeri harcamaları halihazırda 31,7 milyar sterlin (1,7 trilyon TL) seviyesinde, bu da geçen yıla kıyasla reel olarak yüzde 6'lık bir artışa tekabül ediyor. Bu parayı okullara, hastanelere ve yeşil enerjiye harcasaydık sıradan insanların hayatları ne kadar daha iyi olurdu bir düşünün.
Büyük siyasi partilerimizin tükenmiş ve verimsiz üçlü tekeli artık devam edemez. Bu partiler, toplumumuzun sorunlarının temel nedenlerini ele almaya hazır olmadıklarını defalarca kanıtladı. Ekonomik eşitsizliği ele almakta yeteneksizler ya da isteksizler. Ve statükoya boyun eğerek ülkemizi rehin tutuyorlar.
İnsanlar, milyarderlerin ve şirketlerin çıkarlarına hizmet eden siyasi rejimden bıktı. Yurtiçinde acıya neden olan ve yurtdışında soykırıma göz yuman hükümetten bıktı. Gerçek bir değişim sağlayamayan siyasi partilerin sözlerini tutmamasından bıktı.
Bir yıldır yoksulların sırtından bütçeyi dengelemeye çalışan İşçi Partisi ektiğini biçiyor. Biz ise farklı, yeni bir şeyin tohumlarını ekmeye geldik. Zengin ve güçlülerin karşısına çıkmaya geldik. Daha eşit, sürdürülebilir ve barışçıl bir dünyada umut sunmaya geldik.
Ülkenin dört bir yanında, insanlar günlük yaşamlarını etkileyen kararların dışında bırakılıyor. Bu nedenle üyelerine ait olacak yeni, kitlesel ve demokratik bir parti kuruyoruz. Sonbaharda kuruluş konferansımızı düzenleyeceğiz. Bu konferans partimizin yönünü, neyi temsil ettiğini ve kazanmak için nasıl örgütleneceğimizi belirleyeceğimiz an olacak. Kuruluş kongremiz, Britanya siyasetinde tarihi bir an olacak. Hiçbir siyasi partinin daha önce yapmadığı bir şeyi yapacak, yönetimi üyelerine bırakacak.
Bu konferans birdenbire ortaya çıkmayacak. Bir dizi kitlesel, bölgesel, halka açık toplantının sonucu olacak. Bu toplantılar, insanları partimizin geleceğiyle ilgili temel meseleleri tartışmaya ve müzakereye teşvik edecek. Şimdiden 750 binden fazla kişi yeni bir tür siyasi parti kurmak için kaydoldu. İnsanlara gerçek bir alternatif sunulduğunda olan budur. İnsanlara umut sunulduğunda olan budur.