Bir direniştir artık festival

“Sanat bir değişim aracı olmayabilir, ama en etkilenmenin en ilginç yoludur.”

Sosyal, siyasal, ekonomik, ekolojik ve yaşamsal sayılan her an ve alanda ülkemizde büyük, kasap çengeli kadar büyük hem de bir sorun yaşanıyor. Eskiden, “yönetenlerin yönetemediği, yönetilenlerinse yönetilmek istemediği anlar”ın değişim, dönüşüm zamanının geldiğini söylerdik. Benzeri bir sözü, zamanın başbakanı Süleyman Demirel, kendince “boş tencere iktidar devirir” diye savsöz haline getirmişti.

Peki, bunca hayat pahalılığına, bunca kadın ve iş cinayetlerine karşın neden bir değişim, dönüşüm yaşanmıyor? Bu soruyu kendince soranlar gibi siyasetçiler de soruyor; insanların yanıt bulamaması gibi siyaset(çiler) de bulamıyor. Aslına bakarsanız, bir yolu olmalı. Suzanne Lacy’nin, mealen aktardığım yukarıdaki sözü bir yol gösterici, daha doğrusu bir mihmandar.

İki festival ve direniş çağrısı…

Merkezi iktidar (Başkanlık Sistemi nedeniyle aslında tek kişi), “koltuğunu kaybetmemek” için hukuki, yasal, etik olup olmadığına bakmaksızın her şeyi engelliyor. Belediye başkanlarının -sudan bahanelerle- tutuklanıp yerine kayyım atanmasıyla ilk adımı atılan; DEM Partili belediye başkanlarıyla başlayan bu süreç CHP’li etkin belediye başkanlarına kadar indi. Ana muhalefet (yöneticilerinin değişmesinden önce hiç, değiştikten sonra da, ucu kendilerine değdikten sonra) itiraz etmeye başladı. Deyimin tam yeridir: “Sarı öküzü vermeyecektik!”

Adana ve Antalya’da yıllardır yapılan, hemen her yıl da üzerinden onlarca spekülasyon yürütülen film festivalleri, belediye başkanlarının tutuklanmasının ardından gerçekten önemli, önemli olduğu kadar da gerekli dik duruşla Altın Koza ve Altın Portakal festivallerinin sürdürüleceği kararı alındı. Bu önemli bir ilk adımdı. Bu kararı alanları kutluyorum, destekliyorum.

Sinema barıştır, özgürlüktür

32. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali, “Sinema Barıştır, Sinema Özgürlüktür” belgisiyle 22 Eylül – 29 Eylül 2025 tarihleri arasında gerçekleştirilecek. Altın Koza’nın, bu belgisi hem günün anlam ve önemini hem de geleceğimizi içerdiği için belirleyici. Sinema, daha geniş bir bakışla sanat, barış ve demokrasi için değil, ona giden yolu aydınlatmak için rehberdir. Mücadeleyi izleyici (burada doğal olarak halk) verir ve yönü kadar duracağı yeri de belirler. Her ne kadar büyük bir ayrım kalmadıysa da, “yeni sezon” diye adlandırabileceğimiz bir süreç yaşanmıyor artık; her gün yeni bir sezon, her gün yeni bir başlangıç.

Gerek sinema festivallerinin, tiyatroların, sergilerin, konferansların ana konusu (iki önemli yeni serginin temasında da görüyoruz) “birliktelik”. Akla gelen ilk soru “birliktelik” mi, “birlikte olmak yolunda” mı? Birlikte olmak, birlikte yürümek, birlikte mücadele etmek ve birlikte başarmak için ilk dayanağımız sanat ise, bu doğru ve gerekli bir adım.

Hiç düşündünüz mü, neden siyasetçiler ya şiir, roman ya da bir film örneği verir? Hem hepimizin beynine nakşedildiği hem de gerçekten en kısa yoldan anlattığı için. O zaman, festivalleri, sanat ve kültür etkinliklerini daha da arttırmak gerek. Hepimiz, ama hepimiz, ilgili kurum ve kişileri bunun için harekete geçmeye davet etmeliyiz.

Altın Koza…

1969’dan bu yana yapılan, ama bu kez -Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar’ın haksız ve hadsiz tutukluluğunda- çok daha önem kazanan 32. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali’ni bir demokrasi, bir barış, bir talep alanına çevirmek gerekir.

Altın Koza’da, ulusal yarışmada 10 film yer alıyor. Program daha açıklanmadı, ama gerek basından gerekse festival sitesinden yayımlanacaktır. Seçiciler Kurulunun yarışmaya değer bulduğu, “Algoritmaya Biat Et” (Hakkı Kurtuluş, Melik Saraçoğlu), “Annemin Solgun Çiçekleri” (Ali Cabbar), “Uçan Köfteci” (Rezan Yeşilbaş), “O da Bir Şey Mi” (Pelin Esmer), “İdea” (Tayfun Pirselimoğlu), “Perde” (Özkan Çelik), “Ev” (Orhan Eskiköy), “Gündüz Apollon Gece Athena” (Emine Yıldırım), “Buradayım, İyiyim” (Emine Emel Balcı), “Cinema Jazireh” (Gözde Kural) filmler birlikte izlenecek. İlginç bir ayrıntı gözüme çarptı, bütün filmlerin senaryo yazarı da (bir filmde yanında bir senarist var sadece) yönetmeni de aynı kişi. Senaristlik mi bitiyor, yoksa senaristlerle yönetmenler mi uyum içinde değil? Daha önceki festivallerde izlediğim(iz) filmlerin senaryo eksiklikleri epeyce fazlaydı. Umarım bu kez öyle bir sorun yoktur.

Belgesel yarışmasında, 8’i dünya ilk gösterimi olmak üzere 10 film izleyeceğiz: Atıl İnaç’ın “Hümanist Bir Deha, Gazi Yaşargil”, Ayşe Çetinbaş ile Çayan Demirel’in “Kardeş Türküler: 30 Yılın Öyküsü”, Bulut Renas Kaçan’ın “Döngü”, Burcu Özkaya Günaydın’ın “Araf”, Gülten Taranç ile Ragıp Taranç’ın “Dedemin Evi”, İbrahim İzol’un “Nikita ‘Tanrıçanın Ölümü’”, Melik Külekci’nin “Manguel’in Türkiye Yolculuğu: Tanpınar’ın İzinde”, Murat Can Bilgincan’ın “Karne”, Ömer Faruk Çetin’in “Muzaffer” ve Sibel Karakurt’un “Eskisi Gibi”.