Gazete Oksijen'den Gökay Sıra, 21 Temmuz'da gösterime girecek Oppenheimer adlı filme can veren ve bu hafta raflarda yerini  Amerikalı Prometheus adlı kitabı yazdı:

Julius Robert Oppenheimer, “dünyalar yok eden” biri olmadan önce “yeni dünyalara kapı aralayan” biri olmuştu. Bilimin kapısından içeri girmek için davet kovalayan bir bilim insanı değil, doğduğundan beri bilimin doğal davetlisi olan biriydi. Hem bir vatanseverdi hem de ABD hükümetinin gözünde muhtemel bir “kızıldı”.

Genco Erkal hayatını kaybetti Genco Erkal hayatını kaybetti

detail-photo-fancybox-0J. R. Oppenheimer hep gizemli biri olarak bilindi çünkü hayatının “atom bombasından sonrasını” içeren yapboz parçaları dağılmıştı ve birilerinin o parçaları birleştirip yapbozu tamamlaması gerekiyordu. İşte, Kai Bird ve Martin J. Sherwin, dilimize Uğur Gülsün tarafından çevrilen ve İthaki Yayınları tarafından yayımlanan Amerikalı Prometheus kitabında tam olarak bunu yapıyorlar ve onlara Pulitzer Ödülü’nü kazandıran 25 yıllık yazım serüveninin sonunda, Oppenheimer mitini dağıtmak pahasına da olsa, ortaya dört başı mamur bir biyografi çıkıyor. Amerikalı Prometheus fiziği, Doğu metinlerini çok seven çekingen bir fizikçinin, dışa dönük bir idarecinin ve “komünistlik” suçlamasıyla hayatı mahvolan bir mahkeme sanığının hikâyesi.

Dehadan mustarip genç Oppenheimer

J. R. Oppenheimer, zengin bir kumaş ithalatçısı Almanya göçmeni babayla ressam bir annenin oğluydu. Soğuk ve kibirli bir gençti; bitmek bilmez bir merak ve onu mecburen “normal insanlardan” farklı bir kategoriye sokan inanılmaz bir kavrayış yeteneği olarak cisimlenen o deha denen şeye sahipti, belki de ondan mustaripti. Genç Oppenheimer; Niels Bohr, Albert Einstein, Enrico Fermi ve Hans Bethe gibi Nobel bilim ödüllerini tapulamış isimlerle çalışarak o dehayı katmanlandıran şeyin “tecrübe” olduğunu keşfedecek; kendi tecrübelerini, müstakbel dâhilerden Richard Feynman gibi isimlere aktaracaktı.
1904’te, çalkantılı bir çağın tam başında doğmuş ve fizik aşkıyla yanıp tutuşan, depresyonların rahat vermediği genç bir fizikçi olarak çağının problemleriyle yüzleşmek zorunda kaldı. “Bu savaşı ve tüm savaşları bitirecek” bir silah, bir atom bombası yapımına liderlik etmek üzere, General Leslie R. Groves tarafından Manhattan Projesi’nin başına getirildi. Artık savaşta Almanları alt etmek, gençliğinde Etik Kültür Okulu’nda kazandığı ahlaki duruştan çok daha önemliydi çünkü. “Barışı” getirecek bu silahın yapımından ve bütün o bürokratik gerginliklerin yumuşatılmasından sorumluydu.

Barışı getirecek silahın yapımı

1945’te Hiroşima ve Nagasaki’ye atom bombaları atılmıştı, büyümezdi ölü çocuklar. J. R. Oppenheimer, artık âdeta bir süperstar fizikçi haline gelmişti ama atom bombasının babası olarak anılması, binlerce insanın ölümünde ve Japonya’nın savaştan çekilmesinde doğrudan bir payı olması bile vatanseverliğini kanıtlamaya yetmemişti. 1930’larda Amerikan Komünist Partisi’ne duyduğu kayıtsız sempatiden dolayı, 1950’lerdeki “Kızıl Korku” zamanı kendisinin ajan olduğundan kuşkulanılmış ve 1953’te, hakkında soruşturma başlatılmıştı. Bundan bir yıl sonra da atom bombasına dair her şeye erişim yetkisi elinden alınacak, Oppenheimer’ın ve ailesinin hayatı darmadağın olacaktı.

20. yüzyılın hem siyasi hem de bilim dünyasındaki özgül ağırlığı bu kadar büyük olan bir figürün doğrularını ve yanlışlarını detaylıca anlatmak büyük bir ustalık istiyor. İşte Bird ve Sherwin, Oppenheimer üzerine yazılmış onlarca kaynak metinden, 2 bin sayfalık gizli FBI belgelerinden, mektuplardan yararlanarak, Oppenheimer yapbozunda neredeyse hiçbir eksik bırakmayan bir biyografik anlatı ortaya çıkarıyorlar. Amerikalı Prometheus’u, belki de diğer onlarca biyografi metninden ayıran şey de bu takıntı derecesindeki özen...


Amerikalı Prometheus / Kai Bird, Martin J. Sherwin / Çeviren: Uğur Gülsün / İthaki Yayınları / Biyografi / 912 Sayfa

Editör: Tuncer Kalaycı