Cinayet Değil, Cezasızlık Düzeni

Her yeni kadın cinayeti haberiyle bir kez daha aynı cümleyi kuruyoruz: “Yine bir kadın öldürüldü.” Ancak bu ülkede kadınlar yalnızca bireysel öfkenin değil, sistematik bir sessizliğin ve cezasızlık kültürünün kurbanı oluyor. Bu cinayetlerin ardında yalnızca bir fail değil, göz yuman bir düzen var.

Kadın cinayetleri politiktir. Çünkü bu ülkede kadınların yaşam hakkını koruyacak yasalar var ama uygulanmıyor. Failler “iyi hal indirimi”yle, “kravat taktı” bahanesiyle, “pişmanım” cümlesiyle salıveriliyor. Adaletin terazisi, kadının yaşam hakkı söz konusu olduğunda bir anda dengesini yitiriyor. Devletin suskunluğu, toplumun kanıksamışlığı, medyanın sansasyonel dili ve siyasetin samimiyetsizliği bir araya gelince bu düzen kendini yeniden üretiyor.

2025 yılı verileri bize şunu açıkça söylüyor: yalnızca bu yılın ilk dokuz ayında, erkekler tarafından öldürülen kadın sayısı 290 olarak saptanmıştır. Bu verilerden bir kesit:
- Öldürülen kadınların büyük çoğunluğu evinde, yani “güvenli alan” olarak varsayılan mekânda öldürülmüştür; örneğin ilk 9 ayda 290 cinayetten 184’ü aile içinde gerçekleşmiştir.
- İllere göre dağılımda en fazla kadın cinayeti İstanbul’da (43), ardından Diyarbakır (17), Adana (12) ve İzmir (13) illerinde yaşanmıştır.
- Kullanılan yöntemlerde ise ateşli silahlar (147 kadın), kesici aletler (56 kadın) ve boğulma (14 kadın) ön sırada yer alıyor.

Bu tabloyu bir daha düşünün: her biri birer birey, birer yaşam… Ve bu bireyler, yaşaması için devletin güvence vermesi gereken alanda, en yakınındaki erkekler tarafından öldürülüyor.
Kadın cinayetleri bireysel bir öfkenin değil, eşitsizliğin ve cezasızlığın kurumsallaştığı bir sistemin sonucudur. Kadını “ailenin namusu”na indirgeyen, onu “korunması gereken” bir varlık olarak gören anlayış, kadının birey olarak var olma mücadelesini bastırıyor. Bu yüzden her cinayet, sadece bir suç değil; bir politik mesajdır: “Yerini bil.”

Oysa her “öldürülen kadın” haberi, bu mesajı reddeden bir haykırıştır aslında. Her biri “eşitlik, adalet ve yaşam hakkı” diyen bir direniştir.
Kadın cinayetleri bitmeyecek — ta ki devlet gerçekten kadınların yanında durana, yasalar cinsiyet eşitliğini sadece metinlerde değil, mahkeme salonlarında da yaşatana kadar.

Bu ülkede kadınlar artık adalet istemiyor, adaletsizliğin son bulmasını istiyor.
Çünkü mesele artık bir cinayet değil, bir cezasızlık düzenidir.