Nazikçe susturulmanın yeni adı: Hanım WC

Kapısında “Hanım WC” yazan bir tuvaletin önünde iki öğrenci duruyor.Biri gülüyor, diğeri rahatsız oluyor. Küçücük bir tabela ama o tabelenin üzerinde bütün bir ülkenin kadın tarihi asılı. Bir kelimenin bile kadınla nasıl konuşulduğunu, nasıl hizaya çekildiğini, nasıl “uygun” hale getirildiğini gösteriyor.

“Kadın WC” gitmiş. Yerine “Hanım WC” gelmiş.

Kulağa zararsız, hatta kibar geliyor, değil mi? Ama dil, sadece kelimelerden ibaret değildir. Dil, iktidarın en sessiz sopasıdır.

“Hanım” kelimesi bu coğrafyada hep bir terbiye, bir kontrol aracıdır “Hanımlar şöyle buyursun”, “hanımlara ayıp olmasın”, “hanım hanımcık ol”…Yani kadınlık değil, kadınlığın nasıl olması gerektiği dayatılır bu kelimenin içinde. Bir sesin, bir kahkahanın, bir özgürlüğün üzerini örten zarif bir tül gibidir “hanım”.

Feminist açıdan “hanım”, kadını erkeklik karşısında konumlandırılmış bir kimlik olarak kurar.

Özne değil, niteliktir.

Kadının bireyliğini değil, uygun ve ölçülü bir kadınlık hâlini vurgular. Bir kadına “kadın tuvaleti” yerine “hanım WC” demek, kadının varlığını “nazikçe” örtme biçimidir. Bu, dilin sterilize edilmesidir: Kadını hem görünür kılar, hem de aynı anda “uygun” bir görünürlük biçimine zorlar.

Ama mesele sadece dil değil, sınıftır da. “Hanımefendi”nin karşısında “kadıncağız”, “kadın başı” vardır. Yani mesele nezaket değil, kimin nasıl kadın olabileceğine dair bir iktidar tarifidir.

“Hanım WC” tabelası bir tuvalet kapısında duruyor olabilir ama zihnimizdeki duvarlara çoktan yazılmış:

Kadın, ancak “hanım” olursa var olabilir.

Sokakta yüksek sesle gülerse “edepsiz”, âşık olursa “yoldan çıkmış”, öfkelendiğinde “ağır ol hanım” denilen bir ülkede yaşıyoruz.

2012 yılında yaptığı ünlü TEDx konuşması “We Should All Be Feminists” (Hepimiz Feminist Olmalıyız) sırasında Chimamanda Ngozi Adichie şöyle demişti:

“Kültür insanları yaratmaz. İnsanlar kültürü yaratır. Eğer kadınların tam insanlığı bizim kültürümüzde yer almıyorsa, o zaman onu kültürümüz yapmalıyız.”

Belki de tam bu yüzden, bir tabeladaki kelime değişikliğini “ufak bir detay” sayamayız. Çünkü kültür, bazen bir kelimenin yerine yazılmasında saklıdır.

Bu bir tabela değil.

Bu bir sansür biçimi.

Bu bir kadını yeniden terbiye etme girişimi.

Absürtlük, şu çelişkide yatar: Kadınlar erkeklerle eşit olmak için mücadele ederken, kamusal tabelalar hâlâ onların “nazik” olması gerektiğini hatırlatıyor. Bir kelimeyle bile, kadınlığın sınırlarını yeniden çizen bu dil, bizi “hanım” kalıplarına sıkıştırıyor.

Bir tabelayı değiştirmek kolay.Ama bir kadının “hanım” değil “kadın” olma hakkını elinden almak, yüzyılların mücadelesine saldırmaktır.

Marmara Üniversitesi’nden henüz bir açıklama gelmedi ama sormak isterim:

Bir kimliğin mezar taşını arayıp bulmuşsunuz ve tuvalet girişine asmışsınız. Olur mu?

Söyleyin Marmara Üniversitesi “Hanım mı yazdınız, kadın mı sildiniz?”