Neboş ezilenlerin yanında acılarını yaşarken ezilmişlerin, kendi acısını da yazıyor

Dün gece üşüdüm,
battaniye almak için
odaya girdim, takıldım.
Kendimi yerde buldum
upuzun.

Soldan vurdu bu kez
sol bilek kırık, sarkık
ben avaz avaz…
Ambulans, doktor, röntgen
alçı odasında
çekiyorlar kolumu kendilerine doğru
ben çığlık çığlığa…

Doktoru yanıltacaksın diyor hemşire
“90+ yaşında kolun kırıldı mı hiç?”
ben avaz avaz
kol alçıda parmaklar uzun

Başlıyor bende sevda
“altın yüzük gelecekti, hani?
kolu çolak dediler, geldi de geri gittiler”

avazım acı karışık sevda!

Sol elim, yaman elim, yine çok şey öğrettin bana…

Sol bileğim kırıldıktan sonra hiçbir şeyin sol olmadan başarılamayacağını anladım. Ayakta durmakta zorlanıyorsun, düşeceğini sanıyorsun; rahatça sağa sola dönmeden uyuyamıyorsun bile. Sabah uyandığında çamaşırını, kazağını pantolonunu giyinemiyor olmaktan dolayı yardım arıyorsun. Yüzünü düzgün yıkayamıyorsun, hele çıkarttığın takma dişlerini asla fırçalayamıyorsun.

Sofrada ekmek koparman, tabağının kenarından tutmadan çorbanı tamamen bitirmek mümkün olmuyor. Yaptığın her iş yarım yamalak oluyor sanki.

Tek elle hiçbir şey yapılamayacağı ve sonuçlandırılamayacağını deneyimleyerek görüyorum.

Düşündüm ki tarih boyunca, bütün dünyada savaşlar sürmüş, hâlâ da devam ediyor. Sağ düşünceli iktidarlar rahatın, huzurun savaşlarla sağlanacağını düşünüyorlar. İşçisiz işveren, çalışansız fabrika, öğrencisiz okul olmaz, değil mi? Her şey birlikte olmalı. Ortak akılla, ortak düşünceyle, başarı gelebilir. Onun da yolu barıştan geçer. Ondandır, savaşlar bitse de, barış karşılıklı müzakereler sonrasında gelir. Savaş işte o zaman tamamen kaldırılabilir tarihin çöplüğüne… Barışla barışık yaşamak güzeldir.

Her şeyde vardır bir keramet. Sol elimin günlük, rutin işlere yardımcı olamayışıyla bir kez daha “sol”a, “barış”a destek vereceğim canı gönülden. Teşekkürler hayat.