Venezüella’nın modern tarihine yön veren Bolivarcı Devrim, yalnızca bir iktidar değişimi değil; Latin Amerika halklarının sömürgeciliğe, yoksulluğa ve bağımlılığa karşı onurlu duruşunun da adıydı. Hugo Chávez’in liderliğinde başlayan bu süreç, halkın sağlık, eğitim ve gelir dağılımı konularında kaydettiği ilerlemelerle, uzun süre bölge halkları için bir umut ışığı oldu.
Ne var ki, emperyalizm bu ışığın yanmasına hiçbir zaman tahammül edemedi. Washington’un, Londra’nın ve Brüksel’in çıkarlarına ters düşen her halk hareketi gibi, Bolivarcı Venezuela da “demokrasi” ve “özgürlük” söylemleriyle hedef tahtasına oturtuldu.
Machado, işte bu süreçte parlatılan bir “demokrasi kahramanı” olarak oyun alanına sürüldü. Halkın değil, Washington’un sesi olan bu figür, ülkesinin seçilmiş yönetimini devirmek için her fırsatta dış müdahaleyi teşvik etmeye devam etti. Halkın iradesine değil, emperyalist çıkarların taleplerine kulak veren bir siyasetçinin barış ödülü alması, tarihin ironilerinden biri olarak kayda geçecek.
Aslında bu tablo yeni değil. Nobel Barış Ödülü, uzun zamandır barışı değil, emperyalist sistemin yeniden üretimini ödüllendirmekte. Irak’ı yerle bir eden savaşın mimarlarına, Afganistan’ı “özgürleştirme” bahanesiyle yıkıma sürükleyen liderlere, Filistin halkının varlığını yok sayan siyasetçilere verilen bu ödüller, bu “barış” anlayışının gerçekte kimin barışını koruduğunu açıkça gösteriyor.
Bu ödül, halkların değil, egemen sınıfların huzurunu temsil ediyor.
Bugün Venezüella’da yoksulluğun, ambargoların ve yaptırımların arkasında duran güçlerle aynı safta yer alan bir politikacının “barış elçisi” ilan edilmesi, aslında Bolivar’ın mirasına yöneltilmiş bir saldırı.
Çünkü Bolivar, halkların özgürlüğü için mücadele eden bir devrimciydi; Machado ise halkların kendi kaderini tayin etme hakkını emperyalist müdahalelere teslim eden bir işbirlikçi.
Dolayısıyla, María Corina Machado’ya verilen Nobel Barış Ödülü, ne barışla ne de insanlık onuruyla ilgilidir.
Bu ödül, Latin Amerika’nın devrimci damarını kesmek, halkların bağımsızlık mücadelesini itibarsızlaştırmak ve emperyalist düzenin sözcülerini “kahraman” ilan etmek için kullanılan bir araçtan ibarettir.
Bir kez daha gördük ki, barışın ödülü, savaşı sürdürenlerin elinde bir propaganda silahına dönüşmüş durumda.
Ve tarih bir kez daha, gerçek barışın ödüllerle değil, halkların direnişiyle kazanıldığını gösterecek.