Marksist Tarihçi Vijay Prashad World Socialism Studies Dergisi’nden Zhap DINGQI’ye verdiği röportajda; Trump 35 yıllık Amerikan emperyalist idealizmini reddedip Amerikan dış politikasında Kissinger’ın temsil ettiği sağcı gerçekçiliği getirdiğini ancak...Küresel Güney’in dostu olmayan Trump, bu ülkelerde elinden geldikçe emperyalist hedefleri zorlayacağını söyledi. Birgün gazetesinin de yayımladığı röportajı medyayazar ailesi olarak okurlarımızın beğenisine sunuyoruz.

Zhap Dingqi: 21. Yüzyılda Marksizmin önemi sizce nedir? Kimilerinin inandığı gibi bugünün dünyasında Marksizm tarihi geçmiş ve uygulanamaz durumda mı?

Vijay Prashad: Marksizm, sürekli evrilen bir inceleme alanı olarak, kapitalizmin en tutarlı eleştirisidir. Kapitalizm bizimle yaşamaya devam ettiği sürece Marksizm de kendisinden daha iyi bir eleştiri biçimi ortaya çıkana kadar var olmak zorundadır. Şu zamana kadar böyle bir kapitalizm eleştirisi geliştirilemedi. Marx’ın Kapital’i yazdığı 1867 yılında, işçi sınıfının sömürüsünün artı değer ürettiği ve bu artı değerin kapitalistlerin elinde sermaye birikimi yaratırken işçi sınıfını sefilleştirdiği, bu birikimin de birbiriyle rekabet halindeki farklı kapitalistlerin ellerinde toplumun genel krizini yarattığı doğrudur. Eğer başımıza bela olan bu krizlerle ilgili daha iyi bir açıklama varsa da ben bilmiyorum.

ZD: Küresel Güney kavramı ne zaman önerildi? Siz bundan ne anlıyorsunuz? Bugün neyi ifade ediyor?

VP: Küresel Güney dünya kamuoyunda ilk olarak 1980 tarihli Brandt Komisyonu’nda Güney ile yoksul kalan ülkelerin, Kuzey ile de eski sömürgeci güçlerin ifade edilmesiyle duyuldu. Bu kavram 1989 tarihli Güney Komisyonu ile geliştirildi, bu komisyona eski Tanzanya devlet başkanı Julius Nyerere başkanlık ediyordu. Güney Komisyonu yalnızca yoksulluğa mahkûm edilmiş ülkelerin değil ayrıca kendi gelişimleri için bir siyasal gün dem kurmak zorunda olan gelişmekte olan ülkelerin ihtiyacı doğrultusunda geliştirilmişti. Bu bir ilerlemeydi. Çin’in o dönemde hali hazırda önemli gelişme kaydeden Shenzhen bölgesine dair çalışmaları yürüten Güney Komisyonu, bağımlılığın kalıcı olmadığını ve iç kaynakların doğru şekilde kullanılması ve teknoloji transferiyle bu zincirin kırılabileceği iddiasını geliştirdi. Bu eski modernleşerek gelişme iddiasından çok daha fazlasıydı.

ZD: İkinci Dünya Savaşı sonrasında her ne kadar kolonyalizm tarihsel sahneden çekilse de Küresel Güney’in emperyalist ülkeler tarafından sömürüsü hala sürerek neokolonyalizmi oluşturdu. Neokolonyalizmin tezahürleri nelerdi?

VP: Neokolonyalizmi Gana başkanı Kwame Nkrumah’ın 1965’te bayrak bağımsızlığını nitelemek için kullanılmıştı, bir sonraki yıl darbeye kurban gitti. Bayrak bağımsızlığı ya da neokolonyalizm ile kasıt siyasal egemenliğini kazanan ama kendi ekonomilerini kontrol edemeyen ülkelerdir. Bu kontrol eksikliği neredeyse her şey için deniz aşırı ülkelerden borçlanma (kendi kamu sektörü borçları için bile) ve ne sermaye ne teknoloji ne de uzmanlığa sahip oldukları için yabancı şirketlerin kaynaklarını sömürmelerine izin verme sebebiyle olur. Finansal ve bilimsel güç eksikliği bu ülkeleri eski kolonyal efendilere av haline getirir. Yaşadığımız bu dönemde, neokolonyalizmin en temel ana hatları birçok ülke için faal olarak mevcut, sonsuz borç sarmalı ile de güçlenmeye devam ediyor. Gelişmekte olan ülkelerin toplam dış borcu 11,4 trilyon dolar, bu ülkelerin ihracat kazançlarının %98’i zengin tahvil sahiplerine ödenen borca harcanıyor. Bu gelişimi imkânsız hale getiriyor. Çağdaş neokolonyalizmin yapısı budur. Andre Gunder Frank’ın, “az gelişmişliğin gelişimi” olarak adlandırdığı bağımlılık teorisini üreten yapı budur.

ZD: Trump’ın Beyaz Saray’a dönüşü Küresel Güney’i nasıl etkileyecek?

VP: Trump 35 yıllık Amerikan emperyalist idealizmini reddedip Amerikan dış politikasında Henry Kissinger’ın temsil ettiği sağcı gerçekçiliği getirdi. Bu değişim tescillenmeliydi. Amerikan hükümeti artık dünyayı kendi imgesinde şekillendirebileceğini düşünmüyor. Bence bugün ABD’de önce kendi çıkarlarını zorlama ve dünyayı olmadığı bir şeye dönüştürmektense olduğu haliyle kontrol etmeye dönük daha mütevazı bir yaklaşım var. Bu herhangi bir anlamda ilerleme değil. Amerikan emperyalizmin yapısı faal olarak yerinde duruyor, ancak araçları değişecek. Küresel burjuvaziden çok Amerikan çıkarlarının gündemini öne çıkarmak için güç kullanılacak. Hala Küresel Güney burjuvazisinin buna nasıl tepki vereceğini bilmiyoruz. ABD’nin artık onların da çıkarlarının mücadelesini vermek yerine kendi burjuvazisi için olabilecek en iyi sonucu her şeyin üzerinde tutma hevesinde olduklarını anlayamamış olabilirler. Bu Küresel Güney burjuvazisinin sadakatini güçlendiren küreselleşmeye olan inancı tüketecek mi? Bir başka değişle, Küresel Güney’de burjuvazinin yurtsever bir kesimi ortaya çıkacak mı? Bu soruya henüz yanıt veremeyiz. Trump Küresel Güney’in dostu değil. Elinden geldikçe emperyalist hedeflerini zorlayacak. Danışmanları, özellikle de Savunma Bakanlığından Elbridge Colby Çin’in ekonomik ve teknolojik gelişimini bozmanın öncelikli gündemleri olduğunu açıkça belirtti, bu bozgunculuk Küresel Güney’deki her devlette gerçekleşebilecek tüm hızlı gelişimleri hedef alacaktır. Bir Küresel Güney ülkesinin kendi egemenliği için mücadele etmesi doğrudan Trump Beyaz Sarayı tarafından hedef alınacaktır. Öne çıkaracakları tek çıkar Amerikan burjuvazisinin çıkarı olacaktır ki bunu sağlayabilmek için güç kullanmaktan da çekinmeyeceklerdir. Trump’ın emperyalizme temelden bağımlılığına yönelik tüm şüpheler Gazze’de dağıldı.

ZD: Küresel Güney bu konjonktürün yaratacağı sorunlara nasıl karşılık vermeli?

VP: Küresel Güney ihtiyatlı olmalı ve devletlerinin egemenliği ve halklarını onuru için bağımsızlıklarını ilerletecek şekilde örgütlenmeliler. Daha büyük bir örgütlenme kapasitesine ihtiyacımız var, Güney-Güney ticaretini ve işbirliğini güçlendirecek daha fazla bölgesel örgütlenme ve kurum inşasına ihtiyacımız var. Güney Komisyonunun Güneyin Mücadelesi (1989) başlıklı raporunun son kısımlarından bir paragrafı hatırlatmanın önemli olduğunu düşünüyorum: “Güney bir bütün olarak Güney-Güney iş birliğini ekonomilerinin gelişme imkânlarını genişletebilme konusunda etkili bir araç olarak kullanılabilmesi için yeterli piyasalara, teknolojiye ve finansal kaynaklara sahiptir. Yoğunlaştırılmış Güney-Güney iş birliği Güneyin bağımsız, kendine yeten gelişim stratejilerinin önemli bir parçası haline gelecektir. Kuzey vites düşürse dahi Güney hızlı bir büyüme ivmesini sürdürebilecek kabiliyete sahiptir.” Trump’ın gümrük vergilerinin Amerikan işçi sınıfına saldırması ve tüketimlerini yıllık en az 2500 dolar düşürmesi ile Amerikan piyasaları artık Güney ülkelerinin var olabileceği bir yer olmaktan çıkacak. Güney-Güney işbirliği gelişmek zorunda. Ancak bu işbirliğinin niteliği şüpheli. Uyum içinde olmalı ki ne kadar küçük ya da yoksul olursa olsun her ülke bu gelişimden yararlanabilsin Kısaltılarak çevrilmiştir. Metnin tamamı, İngilizce dilinde mronline.org web sitesinde mevcuttur.

Medyayazar Haber Merkezi