SPOR

Sócrates: Futbolun devrimci doktoru 14 yıl sonra hâlâ bizimle

Corinthians’da kurduğu demokratik yönetim modeliyle askeri rejime meydan okuyan Sócrates, futbolu kitlelerin özgürlük arayışının sesi hâline getirdi.

Brezilya’nın askeri diktatörlük altında ezildiği yıllarda, olağanüstü futbol yeteneğinin çok ötesine geçen bir figür doğmuştu: Hekim, entelektüel, açık sözlü bir demokrat ve usanmaz bir komünist olan Sócrates Brasileiro Sampaio de Souza Vieira de Oliveira… Kitle kültürünün bir toplumsal direniş mecrasına dönüşebileceğini kanıtlayan, kalıpları kıran isim.

14 yıl önce yitirdiğimiz Sócrates, 4 Aralık ölüm yıldönümünde bir kez daha “başka bir dünya” ve “başka bir futbol”un mümkünlüğüne inananların belleğinde canlandı. Bağırsak enfeksiyonunun yol açtığı septik şok nedeniyle 57 yaşında hayata veda eden efsane futbolcu, doğduğu kent olan Ribeirão Preto’da toprağa verilmişti.

Ölümünden sonra Corinthians’ın kazandığı maçta taraftarlar, onun ikonik sembolü olan “sıkılı yumruklarını” havaya kaldırarak bir dakikalık saygı duruşu yapmıştı.

Askeri rejime kafa tutan futbolcu

Eurosport, bu yılki anma yazısında Sócrates’i yalnızca futboluyla değil, 1985’e kadar süren askeri diktatörlüğe karşı açık tutumuyla da bir “toplumsal idol” olarak tanımladı. São Paulo kulübü Corinthians’da futbolcuların, teknik ekibin ve yöneticilerin eşit oy hakkına sahip olduğu, kararların kolektif alındığı “Corinthians Demokrasisi” hareketinin itici gücü oydu.

Gençliğinde askeri hapishaneleri görmüş olan dönemin Devlet Başkanı Dilma Rousseff, onun ölümü üzerine “Brezilya en sevilen evlatlarından birini kaybetti” demişti.

Kendisiyle yakın dostluğu olan ünlü futbol yazarı Juca Kfouri, Sócrates’i “dehası ayaklarında olan adam” diye tanımlıyordu. Ölümünden kısa süre önce verdiği son röportajlarda ise Küba Devrimi ve Fidel Castro’ya olan hayranlığını dile getirmişti.

1980’lerde “Diretas Já” demokrasi hareketinde birlikte mücadele ettiği eski devlet başkanı Lula da Silva, onun ardından “Dr. Sócrates futbol sahalarında açılmış bir fay hattıydı” diye yazmış; “siyasi bilinç ve vatandaşlık konusunda örnekti” demişti.

Son yıllarında solcu dergi CartaCapital için yazan Sócrates, futboldaki ve siyasetteki ırkçılığa karşı sert yazılar kaleme almış; ekoloji üzerine metinleriyle de dikkat çekmişti.

Pele’ye eleştiri ve futbolun karanlık yüzü

Futbolun Brezilya toplumu için bir iletişim kanalı olduğunu bilen Sócrates, son yazılarından birinde Pele’nin ırkçılık karşısındaki sessizliğini eleştirmişti:

“Gezegendeki tüm siyahlar saldırıya uğradıklarını hissettiler; biri hariç: Pele. Kesin olarak bildiğimiz bir şey var: Pele’nin hiç hayali olmadı.”

FIFA Başkanı Sepp Blatter’in yolsuzlukları ve futboldaki kurumsal ırkçılık tartışmalarına değinerek, “Futbol yöneticilerinde en yaygın olan şey yolsuzluk ve ırkçılıktır” diye yazmıştı.

Corinthians Demokrasisi: Bir futbol kulübünden fazlası

1980’lerin başında Brezilya hâlâ askeri diktatörlük altındaydı. Futbol kulüpleri de rejimin hiyerarşik, otoriter yapısına benzer bir yönetim mantığıyla işliyordu. Corinthians’ta 1982’de değişen yönetim, tarihin en radikal futbol deneyimlerinden birine kapı açtı.

Sócrates ve arkadaşları, teknik direktörlükten idari personele kadar herkesin eşit oy hakkına sahip olduğu bir model kurdu. Ücret politikaları, antrenman düzeni, sosyal mesajlar… Her şey kolektif kararlara bağlandı.

Bu, sadece futbol dünyası için değil, askeri rejimin baskısı altındaki Brezilya toplumu için de bir demokrasi dersi niteliğindeydi.

Takım, 1983 São Paulo şampiyonluğu maçına “Kazan ya da kaybet — ama her zaman demokrasiyle” pankartıyla çıktı. Formalara “15’inde oyunuzu kullanın” mesajı yazıldı. Kulüp, siyasetin susturulduğu bir dönemde kolektif bir ses hâline gelmişti.

Sportif başarı ve ahlaki bir alternatif

Bu demokratik deney yalnızca fikir düzeyinde kalmadı. Corinthians, 1982–83 döneminde hem sportif hem mali açıdan yeniden ayağa kalktı. Uzun süredir kazanamadığı eyalet şampiyonluklarına ulaştı, mali yapısını düzeltti.

Sócrates’in söylediği gibi:

“Hayattaki zaferlerim, futbol sahasında kazandıklarımdan çok daha önemlidir. Bir maç 90 dakikada biter; hayat sürer.”

Neden sona erdi?

1984’ten sonra kulüp seçimlerinde demokratik eğilimin kaybetmesi ve endüstriyel futbolun yükselişi, bu idealist deneyin sonunu getirdi. Futbol giderek sermaye, sponsorlar ve medya ilişkilerinin belirlediği bir yapıya dönüştü; kolektif katılım alanı daraldı.

Böylece Corinthians Demokrasisi bir “zaman kapsülü” olarak tarihe geçti. Ancak sembolik mirası, hâlâ yeniden denemeyi bekleyen ilham verici bir örnek.

Bugün için anlamı

Futbolun ticarileştiği, yıldız kültünün ve piyasa baskısının her şeyi belirlediği günümüzde Corinthians deneyimi, alternatif bir spor kültürünün mümkün olduğunu gösteriyor.

Sócrates ve arkadaşları, futbolu bir skor oyununun ötesine taşıyarak eşitlik, özgürlük ve toplumsal sorumluluğun alanına dönüştürdü. Geride kalan miras, hâlâ aynı soruyu soruyor:

“Futbol sadece kazanmak mıdır? Yoksa nasıl, ne için ve kiminle kazandığımız mıdır?”