Yoksulluğu ve yoksunluğuyla, kazandığı paranın ancak yetebildiği çatı katında, yağmur sularıyla ıslanır, soğuktan titrer, kokulardan rahatsız olsa da bir şey diyemeyen, yardımcının yardımcısı olarak çalışan adam, içki içmese de, vejetaryen ve dini bütün biri olarak yaşasa da zorlukları göğüslemeyi kararlaştırmıştır. Belli bazı ilkeleri, kuralları vardır. Sevdiklerini hep ve her zaman en önde tutar, onlara bırakın laf edilmesini toz bile kondurmaz. Bu, kendince örnek vatandaş, açlığa, soğuğa, işlerin rast gitmemesine isyan edip evlenmek amacıyla (tabii, çevresine danışarak) “Yunanlı bir bay, Yunanlı bir kız arıyor” ilanı verir.
Yanıt umulmadık hızla gelir ve karşısına çıkan kıza ilk bakışta âşık olur adam. Buluşmalarının o kadar önemli olduğunu düşünmese de, yolda karşılarına çıkan herkes onlara selam verir. Sahi, ne oluyordur acaba? Ressamından işadamına, bürokratından cumhurbaşkanına kadar herkes, ama herkes adamı itina ile ve yerlere eğilerek selamlar. Bir iş vardır bunun altında ya, bakalım ne çıkacak?
Ahlak ve iktidar ilişkileri…
Ertesi gün işe gittiğinde, sıradan bir çalışandır, ama üst düzey bir yetkili, kendisini patronun çağırdığını, hemen icabet etmesi gerektiğini belirterek birlikte yürür. Kimsenin, çalıştığı birimdeki şeflerinin bile çıkamadığı katlara çıkarlar. Aralarındaki konuşmaları okumalısınız.
Dürrenmatt, başarılı bir yazardır, çok iyi irdelediği yaşamı, yazılarında çok iyi anlatır. Müthiş betimlemeleri vardır. Burada, Akşit Göktürk’ün muhteşem çevirisini göz ardı etmemek gerektiğini, bilmem söylemeli miyim?
Dürrenmatt, kentin varsıl ve yoksul insanlarının yaşamlarını öyle bir hassasiyetle anlatır ki, soğuktan siz de (böylesi tarihin en sıcak yılında, Ağustosta bile) üşürsünüz. Bir tarafta, farelerin evlerden ekmek (ç)aldığı, kimsenin –tabii ki, korkudan- bir şey diyemediği yoksul kesim; diğer tarafta ışıltılı, lüks içinde, yatı katı mevduatı yerinde, bir eli kendi cebinde, diğeri yoksullarınkinde olan varsıllar. Yokluk ve yoksulluk öyle büyük bir beladır ki, aşmak mümkün değildir; zaten kimsenin de girişimi yoktur.
Adam, Bay Archilochos, dindar ve ilkeleri olan biridir dedik ya, tabii ki, en çok Cumhurbaşkanı’nı seviyordur. Onun resmini en üste astırmıştır müdavimi olduğu kafeye. Arkasından çalıştığı fabrikanın sahibi (eee, iş veriyor, ekmek kazanmasını sağlıyor, tabii ki, olacak o kadar) geliyor.
Değer yargılarını kırmak zordur
Arkadaşları, ne derse desin, ne kadar haklı gerekçe sürerse sürsün, asla sözünden dönmeyecek ve patronunun fotoğrafını da en üstte tutacaktır. Ardından ressam gelir, sonra sırasıyla Amerikan Büyükelçisi, avukat, rektör gelecektir. Kardeşi de (aslında pek tekin biri değildir, biraz yalancı, biraz hırsız, biraz çapkın olsa da) yerini almıştır fotoğraflar arasında.
O erişilmez sandığı, tapacak denli değer verdiği insanlar önünde reveransla selam verince, birden sınıf atlar Bay Archilochos. Patron, öyle yakın davranır ki, ne diyeceğini bilemez. Şu kadar maaş, bu kadar düğün armağanı, balayı imkanı filan… Adam, savaşa karşı olmasına rağmen (patronunun savaş silah ve bombaları ürettiğini yeni öğrenir) atom topları bölümünün başına getirilir. Kendisinin forseps üretimi bölümünde çalıştığını söyleyince atım topları ile forseps bölümü birleştirilir. Daha büyük bir mevki sahibi olmuş, daha güçlü bir genel müdür haline gelmiştir.
Doğumdan ölüme her yerde, her şeyde…
Yunanlı kız ne oldu? Sahi, hepsi onunla bir araya geldikten sonra ortaya çıktı. Onu çözmek kolay mı bilmem, ama Bay aklına takılır. Yunanlıdır, ama hiçbir bilgisi, belgesi, yakınlığı yoktur Yunanistan’la. Kız, sadece Yunanlıdır, o kadar. Cloé’nin de yaşadıkları vardır, onun da kaçmak kurtulmak istediği bir hayatı; tıpkı Archilochos gibi…
Bir yanıyla özgürlük, bir yanıyla barış(mak) arasında kalan bir çifttir artık onlar. Bıçak sırtındadırlar. Yaşamları boyunca kabul ettikleri ya da kutsal bildikleri (Piskopos’un yaptıkları, söyledikleri yenilir içilir türden değildir) her şeyin boş olduğunu görürler.
Milliyetçilik ve din kardeşliği yaşamı doğrudan etkilemese de her şeyi belirler; bizde de öyle oluyor ya… Siyaset, din, milliyetçilik adına atılan adımların ne denli sahte, yalan ve hileli olduğunu gördüğü halde gözü kapalı inananların ülkesinde belki gözleri açacak bir “Yunanlı Kız” çıkar günün birinde…
Yunanlı Bir Kız Aranıyor
Friedrich Dürrenmatt
Çeviri: Akşit Göktürk
Roman
Yapı Kredi Yayınları, Haziran 2025, 111 s.