Bu ses, yalnızca bir seçim kampanyasının sloganı değil; sistemin çarkları arasında ezilen milyonların haykırışıydı. Ve o sesi en gür çıkaranlardan biri de, göçmen kökenli Müslüman-Sosyalist aday Zohran Mamdani idi. Mamdani, Trumpçı sağın, neoliberallerin ve milyarderlerin ittifakına karşı halkın örgütlü iradesiyle sokak sokak cephe cephe (umarım bu bize bir örnek olur ve bundan bir ders çıkarırız) kazandı.
Bu zafer, yalnızca bir eyalet seçiminden ibaret değil. Bu, sermayenin değil, halkın yön verdiği bir siyasetin de mümkün olduğunun kanıtı aynı zamanda. Amerika’da Mamdani etrafında büyüyen yoksulların ve ezilenlerin birliği, artık sandığın ötesine taşan bir dayanışma pratiği yarattı(umarım devamı gelir). Mahallelerde, sendikalarda, evsizlerin barınma mücadelelerinde… Mamdani’nin kampanyası tam da bu örgütlü öfkenin, dayanışmacı umudun siyasal karşılığıydı.
Mamdani’nin yükselişi, emperyalizmin merkezinde bile sosyalizmin yeniden bir çekim merkezi haline geldiğini gösteriyor. Çünkü insanlar artık biliyor: Ne Trump’ın sahte milliyetçiliği ne de liberallerin makyajlanmış kapitalizmi kurtuluş getirebilir. Gerçek çözüm, emekçilerin kendi kaderini eline aldığı bir toplumsal dönüşümde yatıyor.
Bu tablo, aslında Türkiye’den de çok uzakta değil. Bugün Türkiye’de de milyonlar açlık sınırında yaşarken, bir avuç sermayedar ülkenin kaynaklarını yağmalamaya devam ediyor. Aynı New York’taki gibi, halkın öfkesi burada da birikiyor.
Ve tıpkı Mamdani’nin mahalle mahalle ördüğü hareket gibi, Türkiye’de de bu öfke örgütlü bir güce dönüştüğünde, “mümkün değil” denilen her şey mümkün olacak. Çünkü ister New York’ta ister İstanbul’da olsun, yoksulluk, adaletsizlik ve sömürü aynı sistemin ürünü.
Zohran Mamdani’nin zaferi, hepimize bir gerçeği yeniden hatırlatıyor:
Değişim, yukarıdan gelen bir lütuf değil, aşağıdan yükselen bir irade.
Ve halk örgütlendiğinde, hiçbir milyarder, hiçbir medya tekeli, hiçbir “Trump (ve bizdeki benzerinin) düzeni” onu durduramaz.
Bugün New York’ta atılan bu adım, yarın dünyanın dört bir yanında yankılanacaktır. Çünkü umut, sermayenin değil, halkın elinde yeniden filizleniyor.
Ve bu filizin adı, yoksulların (sınıfın) kardeşliğidir.