İngiltere Kraliyet Donanması’na ait eğitim gemisi HMS Bristol, 11 Haziran’da Portsmouth limanından Türkiye’ye doğru yola çıktı. Gemi, İzmir’in Aliağa ilçesindeki bir söküm tesisinde parçalarına ayrılacak. Bu, son yıllarda İngiltere’den Türkiye’ye gönderilen onlarca savaş gemisinden yalnızca biri.
BBC Türkçe’nin İngiltere Savunma Bakanlığı verilerine dayandırdığı habere göre, 2009-2024 arasında emekliye ayrılan 31 İngiliz donanma gemisinin 25’i Türkiye’deki tesislere gönderildi. Gemilerin büyük kısmı İzmir Aliağa’daki tersanelerde söküldü.
Aliağa, Türkiye’nin en büyük gemi geri dönüşüm merkezi olarak öne çıkarken, iş gücünün görece ucuz olması, çevre düzenlemelerine uyum maliyetlerinin düşük kalması ve yüksek hurda teklifleri, Avrupa ülkeleri için bu bölgeyi cazip kılıyor. Hollanda, İtalya, Portekiz ve Yunanistan gibi AB ülkeleri de donanma gemilerinin sökümü için Türkiye’yi tercih ediyor.
Ancak bu cazibenin ağır bir bedeli olabilir.
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), gemi sökümünü en tehlikeli işler arasında sayıyor. Prof. Dr. Gökdeniz Neşer’e göre, bu gemilerde asbest, ağır metaller, petrol atıkları ve hatta radyoaktif maddeler gibi çok sayıda zararlı kalıntı bulunuyor.
Aliağa’daki bazı tesisler Avrupa Birliği (AB) tarafından onaylı olsa da, geçmişte ciddi denetim eksiklikleri gündeme geldi. Asbest maruziyeti, işçilerin koruyucu ekipmansız çalıştırılması ve iş cinayetleri gibi ağır iddialar, hem Türkiye kamuoyunun hem de Avrupa kurumlarının dikkatini çekti.
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin verilerine göre, 2013-2022 yılları arasında Aliağa’da en az 97 işçi hayatını kaybetti. Gemi söküm sektöründeki ölüm oranı, Türkiye genelinin 30 katı olarak belirtiliyor.
Leyal Gemi Söküm şirketi hakkında 2023 yılında açılan bir dava, meslek hastalıkları ve eğitimsiz çalışma koşulları iddialarını gündeme taşıdı. Taraflar, Mayıs 2025’te bir uzlaşma protokolüyle davadan çekildi.
Çevreciler ise Aliağa’daki söküm modelinin “baştankara” yöntemiyle yapılmasını eleştiriyor. Bu yöntemle gemiler doğrudan sahilde kesiliyor, bu da zararlı atıkların toprağa ve denize karışma riskini artırıyor. Avrupa’da artık terk edilen bu model, Türkiye’de halen yaygın.
Egeçep ve İzmir Barosu gibi kurumlar, tesislerin Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) sürecinden muaf tutulmasına karşı dava açtı. Ancak bu davalar sürecin geç başlatıldığı gerekçesiyle reddedildi.
Aliağa, rafinerilerden demir-çelik tesislerine kadar onlarca ağır sanayi kuruluşunun bulunduğu bir bölge. Uzmanlara göre çevresel kirliliğin kaynağı yalnızca gemi söküm sektörü değil. Ancak ortada bir kümülatif kirlilik olduğu ve tüm tarafların birbirini suçladığı bir tablo var.
Türkiye, gemi geri dönüşümünde dünya çapında bir merkez hâline gelirken, sökülen her gemi sadece metal değil, aynı zamanda bir çevre ve işçi sağlığı krizini de beraberinde getiriyor. Ucuz işçilik ve zayıf denetimlerin gölgesinde ilerleyen bu “hurda ekonomisi”, ülkenin sanayi siciline ağır yük bindiriyor.