Türkiye

Soma Katliamı'nın 11. yılı...

13 Mayıs 2014’te 301 madencinin hayatını kaybettiği Soma Katliamı'nın üzerinden 11 yıl geçti. Katliam göz göre göre geldi, hukuk işçiler aleyhine işledi, ailelerin acısı ise hâlâ taze.

13 Mayıs 2014 tarihinde Soma Holding’e bağlı Soma Kömür İşletmeleri A.Ş. tarafından işletilen maden ocağında 301 işçi göz göre göre ölüme gönderildi.

Dönemin AKP'li Başbakanı Erdoğan yaşananları "fıtrat" diye açıklarken, hukuk ise yine işçiler aleyhine işledi. Katliamda yakınlarını kaybeden aileler ise yaşananları şu cümlelerle özetledi:

"Çok komik, bir tiyatro izletir gibi beş celsede karar oldu. Kişi başına 5-6 ay gibi sürelerle hapis cezaları verildi. Bizim çocuklarımızın her birinin değeri 5 ay, 6 ay olmamalıydı."

"Adalet istiyorum, başka hiçbir şey istemiyorum. Adaletin olacağına da inanmıyorum.”

"Zenginlerin arkasındaki devlet, fakirlerin arkasında yok. Zenginin başına bir iş geldi mi koşturuyorlar, fakirin başına geldi mi ezip geçiveriyor. Fakir olduğumuz için bizi copladılar, hastanelik de olduk. Yine devlet duymadı bizi."

Manisa'nın Soma ilçesinde bulunan ve Türkiye Kömür İşletmeleri'ne ait olan maden ocağı 2006 yılında Ciner Grubu'na verildi. Ciner Grubu ise 2009 yılında “ileride telafisi mümkün olmayan olayların çıkma ve yangın ihtimaline karşı” ocağı Soma Holding’e bağlı Soma Kömür İşletmeleri A.Ş.'ye devretti.

2009 yılında 230 bin ton üretim yapılırken, Soma A.Ş. tarafından işletilen ocağın sadece bir yılda üretimi 10 kat arttırıldı ve 2,6 milyon ton kömür çıkartıldı. Soma AŞ patronu Alp Gürkan ise üretim maliyetlerini 140 dolardan 23,8 dolara indirdiklerini anlatarak, “özel sektörün çalışma tarzını" öven açıklamalarda bulundu.

İlerleyen yıllarda Soma'da meydana gelen iş cinayetlerinin artmasıyla birlikte konunun araştırılması amacıyla Meclis'te araştırma komisyonu kurulması için 2014 yılında bir önerge verildi. 29 Nisan'da TBMM gündemine gelen önerge AKP milletvekillerinin oylarıyla reddedildi.

Önergenin reddedilmesinden sadece 14 gün sonra yani 13 Mayıs 2014'te Soma Kömür İşletmeleri A.Ş. tarafından işletilen maden ocağında yangın çıktı.

Yangın çıktığı esnada 787 işçi maden ocağında bulunuyordu. Çıkış kısmına yakın olan işçiler kendi imkanlarıyla hayatlarını kurtarırken, 300'den fazla işçi ise yangın sebebiyle 800 metre derinlikte mahsur kaldı. Günlerce süren alışmaların ardından 301 madencinin cesedine ulaşıldı.

Erdoğan'ın 'fıtrat' açıklaması ve yerde tekmelenen madenci

Sonrasında ne mi oldu? Dönemin AKP'li Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, AKP'nin iş cinayetlerine bakışını özetleyen şu cümleleri söyledi:

“Bu ocakların bu noktada bu tür kazaları sürekli olan şeyler. Literatürde iş kazası denilen bir olay vardır. Bunun yapısında fıtratında bunlar var. Hiç kaza olmayacak diye bir şey yok."

Katliamın ardından Soma'yı ziyarete giden Erdoğan, büyük bir tepkiyle karşılandı. Protestolar polis şiddetiyle ve gözaltılarla bastırılırken, toplumsal hafızadan silinmeyecek bir kare de o gün zihinlere kazındı. Erdoğan'ın müşaviri olan Yusuf Yerkel, Soma Katliamı’nı protesto eden madenci Erdal Kocabıyık’ı yerde tekmelemiş, üstüne Kocabıyık hakkında daha sonra soruşturma başlatılmış ve Başbakanlık’ın ultra lüks koruma araçlarına hasar verdiği iddia edilerek faiziyle birlikte 631 lira para cezasına çarptırılmıştı. Ayrıca Kocabıyık “kamu malına zarar verdiği” iddiasıyla 10 ay hapis cezasıyla yargılanarak mahkûm edilmişti.

Hukuki süreçte neler oldu?

Türkiye'nin en büyük maden faciası olarak tarihe geçen katliamın üzerinden 11 yıl geçti. Peki bunca yıl içinde nasıl bir hukuki süreç işledi?

Madeni işletenlere yönelik açılan Soma davası 2015'te başladı. İlk etapta 5'i tutuklu olmak üzere 51 kişinin yargılandığı dava, yerel mahkeme ile Yargıtay arasında gidip geldi.

2018'in Temmuz ayında sonuçlanan davada 37 kişi beraat etti. 14 sanık, taksirle ölüme ve yaralanmaya sebebiyet vermekten cezalandırıldı. Mahkeme, sanıklardan Soma Kömür İşletmeleri A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Can Gürkan'ı 15 yıl, Genel Müdür Ramazan Doğru'yu 22 yıl 6 ay, İşletme Müdürü Akın Çelik'i 18 yıl 6 ay hapis cezasına mahkûm etti.

Can Gürkan, 18 Nisan 2019'da yurtdışına çıkış yasağıyla tahliye edildi. Yargıtay 12. Ceza Dairesi, 30 Eylül 2020'de kararı bozdu. Can Gürkan'ın da aralarında bulunduğu dört sanığa "olası kastla 301 kez öldürme ve 162 kez yaralama" suçundan ceza verilmesini istedi.

Ancak iki Yargıtay savcısı, sanıklar hakkında "taksirle ölüme neden olmaktan" ceza verilmesini talep ederek, bu kararın düzeltilmesi için 8 Ocak 2021'de başvuruda bulundu. Ardından dosya Yargıtay 12. Ceza Dairesi'ne geri döndü. Yargıtay heyeti önceki kararı bozarak, Can Gürkan'ın da aralarında olduğu dört sanığın bilinçli taksirle ölüme ve yaralanmaya neden olmaktan yargılanması gerektiğine karar verdi.

Yeniden yapılan yargılamada Can Gürkan'a 20 yıl, maden mühendisleri Adem Ormanoğlu ve Efkan Kurt'a 12 yıl altışar ay hapis cezası verildi, Haluk Evinç ise beraat etti. Yargıtay 12. Ceza Dairesi, yeniden yargılama sürecinin tamamlanmasının ardından 4 Nisan 2022'de yerel mahkemenin kararını onadı.

Kamu görevlilerinin yargılanmasına ise ancak neredeyse 10 yıl sonra başlandı. Soma Cumhuriyet Başsavcılığı, 25 Aralık 2023 tarihinde 28 kamu görevlisi hakkında kamu davası açıldığını duyurdu. Dava geçtiğimiz haftalarda sonuçlandı ve 28 kamu görevlisinden 10’u beraat etti, 18’ine ise 5 ay ila 6 ay 7 gün arasında hapis cezası verildi. Karara tepki gösteren aileler, istinafa başvuracaklarını ve bütün hukuksal yolları deneyeceklerini açıkladı.

Çok entrikalar çevirdiler'

Hayatını kaybeden işçilerin yakınları facianın yıl dönümünde acılarının ilk günkü gibi taze olduğunu, adaletin ise sağlanamadığını belirtiyor.

İşçilerin aileleri katliamın 11. yıl dönümünde ANKA'ya konuştu.

Madende oğlunu kaybeden Soma 301 Madenciler Derneği Başkanı İsmail Çolak, “Cumhuriyet tarihimizin ve dünyanın son yüzyılların en büyük işçi katliamının olduğu bir şehirde 11 yıl kolay geçmedi. Nasıl anlatılır? Yaşamadıktan sonra bu anlatılmaz. Çünkü evlat, eş kaybetmişsin. 11 yıl kolay geçmiyor; canından, kanından bir parçayı, evladını kaybetmiş; torunlarının babasını kaybetmiş. Sen evladına doyamamışsın, o çocuğuna doyamamış. Bu insanı yitirmişsin. 11 yıl gibi bir süre geçmiş. Çok iyi geçtiği söylenemez" diye konuştu.

Adalet arayışlarının karşılıksız kaldığını belirten Çolak, "İçimizdeki acımız ilk günkü gibi tazeliğini koruyor" dedi. Yargılama sürecinin adil olmadığını belirten Çolak, olaya ilişkin 100 sanıklı davada cezaevinde kimsenin bulunmadığına işaret etti. Çolak, şöyle konuştu:

"Adil bir yargılama olmadı. Akhisar Ağır Ceza Mahkemelerinde çok entrikalar çevirdiler. Mahkeme heyetlerini değiştirdiler. Aytaç Ballı gibi çok değerli bir yargıcı istedikleri kararı vermeyeceklerinden görevden aldılar. 2011 yılında Elbistan’da meydana gelen toprak kaymasında 11 kişinin hayatını kaybettiği

ve 9 kişinin hala milyonlarca ton metreküp toprağın altında cesetlerinin çıkarılmadığı bir davanın hakimini, yargıcını bilerek bu dosyaya atadılar. Çünkü atadıkları hakimin verdiği çelişkili kararlar vardı. Verdiği hapislik cezaları paraya çeviren ve parayı da taksitlere bölen bir yargıcı bizim dosyaya atadılar. Bizim dosyada da ne biz aileleri ne kamuoyunu ne de Türkiye Cumhuriyeti vicdanını rahatlatacak bir karar çıktı. Çıkardıkları, verdikleri kararlarda çocuklarımızın canlarının değerinin beşer gün, altışar gün olduğu ortaya çıktı. Kovid yasasıyla bunları da serbest bıraktılar."

Yargıtay'ın, faciaya ilişkin kamu görevlilerinin yargılanmasının yolunu açtığını belirten Çolak, ancak yargılamanın ağır ceza mahkemesinde değil, asliye ceza mahkemesinde görüldüğünü anlattı. Çolak, "Çok komik, bir tiyatro izletir gibi beş celsede karar oldu. Çıkan kararlar, verilen cezalar çok gülünç. Kişi başına 5-6 ay gibi sürelerle hapis cezaları verildi. Bizim çocuklarımızın her birinin değeri 5 ay, 6 ay olmamalıydı. Adalete olan güvenimizi yitireli çok oldu. 13 Mayıs 2014’te yitirmiştik. Biz adaleti çok aradık. Gerek Akhisar Ağır Ceza Mahkemesinde gerek Bölge İstinaf Mahkemelerinde gerek Yargıtay’da... Maalesef işçiye, emekçiye, yoksula, ezilmişe adalet yok. Adalet zenginin. Ama şunu unutmasınlar ki adalet bir gün herkese lazım olacak" diye konuştu.

İsmail Çolak, faciada kaybettiği oğlunun 26 yaşında ve biri 5 aylık iki çocuk babası olduğunu, yaklaşık üç yıldır madende çalıştığını bildirdi. Kendisinin de facianın meydana geldiği maden ocağından emekli olduğunu belirten Çolak, "Kendi çalıştığım maden ocağında maalesef oğlumu sermayeye kurban verdim" dedi.

Olayın "kader, fıtrat değil; cinayet olduğunu" söyleyen Çolak, "Bu, son yüzyılların ve cumhuriyet tarihimizin en büyük işçi cinayetinin olduğu tarihtir. Çünkü çok basit alınması gereken iş sağlığı güvenliği önlemleri varken, dayıbaşılık sistemleriyle insanları Arap atı gibi yarıştırarak, hiçbir güvenliklerini almadan siyasal iktidar, sarı sendika ve sermaye sahiplerinin çok kazanma hırsı yüzünden maalesef biz 301 evladı burada sermayeye ve siyasal iktidara kurban verdik. Çok basit önlemleri alabilirlerdi. Bu 301 evladımız hala aramızda yaşıyor olabilirdi. Çocuğuyla, ailesiyle olabilirlerdi. Ama maalesef sermayenin aşırı kar hırsı yüzünden çocuklarımızı sermayeye kurban verdik." diye konuştu.

'Adalet istiyorum, adaletin olacağına da inanmıyorum'

Faciada yaşamını yitirdiğinde 29 yaşında olan Bilal Malkoç’un babası Emrem Malkoç ise şunları kaydetti:

“Oğlum vefat ettiğinde 11-12 yıllık madenciydi. Alınmayan önlemler yüzünden biz 301 evladımızı kaybettik. Türkiye’de veya dünyada en ağır iş kolu maden sektörüdür. Bu bir kaza değil; bu bir cinayet, katliam. Bunların sonucu biz çoluğumuzu, çocuğumuzu kaybettik. 11 yıldan beri adalet peşinde koşuyoruz. Türkiye’de adalet sistemi çöktüğünden hiçbir ceza almadan, üçer gün, beşer gün ceza aldıktan sonra hepsi tahliye oldu. Sanki mükafat verdiler, sanki bizim çoluğumuz çocuğumuz suçlu. Neredeyse bizi içeri alacak duruma geldiler. Söyleyecek bir şey bulamıyorum. Adalet istiyorum, başka hiçbir şey istemiyorum. Adaletin olacağına da inanmıyorum.”

'Zenginlerin arkasındaki devlet, fakirlerin arkasında yok'

Bilal Malkoç’un annesi Fatma Malkoç ise "11 yıldır yarı ölü, yarı ayakta gidiyoruz. İdare ediyoruz, torunların sırtına. Torunlar da olmasa yaşamak istemiyoruz zaten. Torunlar var diye kendimizi sürüklüyoruz. Elimizden gelen başka bir şey yok. Arkamızda duran yok. Arkamızda devlet yok. Zenginlerin

arkasındaki devlet, fakirlerin arkasında yok. Zenginin başına bir iş geldi mi koşturuyorlar, fakirin başına geldi mi ezip geçiveriyor. Ankaralara gittim, adalet yürüyüşlerine. Ankara, İstanbul, Silivri, Tuzla oralarda bizi hep bastırmaya çalıştılar. Cop da yedik, Beşyol’u kapattık. Fakir olduğumuz için bizi copladılar, hastanelik de olduk. Yine devlet duymadı bizi. Böyle idare ediyoruz" diye konuştu.

Soma 2. Asliye Ceza Mahkemesi'nde kamu görevlilerine verilen 5-6 aylık hapis cezalarına tepki gösteren Malkoç, “Bir çocuk bir ekmek çaldı da bir sene hapiste yattı. Bu 301’e karşı 5-6 ay. Bir dilim baklava çaldı diye çocuğu içeri attılar. Bu canlara karşı 5-6 ay ceza. Bu hak mı, adalet mi? Adalet Sarayı olmuş ama içinde adalet yok” dedi.

Malkoç sözlerini şu ifadelerle tamamladı:

“Bundan sonra bir beklentimiz kalmadı. Devlet bizi görmedi. Allah bizden beter etsin, rahat kafalarını yastıklara koyamasın. Aynı evlat acıları onlara da göstersin. O zaman belki kafaları böyle duvara vururlar da 'Biz bu 301’in arkasında durmadık' diye uykular uyuyamazlar. Gece oldu mu uykuları kaçsın hepsinin. Başta büyüklerin hepsinin. Hele bizim çocuklarımızın canını alanlar kör olsunlar da evlerinin yollarını bulamasın da onların çocukları da bizim çocuklar gibi babasız kalsın. 'Bize ne oldu' dediklerinde 'Biz 301’in canını yaktık, aynısını Allah bize gösterdi' desinler.”