Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Cumhuriyet gazetesinin eski yönetici, yazar ve çalışanlarının 31 Ekim 2016’da gözaltına alınarak tutuklanmasına ilişkin verdiği hak ihlali kararının ardından aynı operasyonda tutuklanan Ahmet Şık’ın da ifade ve basın özgürlüğünün ihlal edildiğine hükmetti.

Şık’ın kişi güvenliği ve özgürlüğü hakkının da kısıtladığı kararına varan mahkeme Türkiye’yi 16 bin Euro tazminat ödemeye mahkum etti.

AİHM, 1’e karşı 7 oyla aldığı kararda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin özgürlük ve güvenlik hakkı ile ilgili 5. maddesinin birinci fıkrası ve dördüncü fıkrası ile ifade özgürlüğü ile ilgili 10. maddesinin ihlal edildiğine karar verdi.

Yargılamanın siyasi olduğuyla ilişkin iddiayla ilgili ise hak ihlali tespitinde bulunmadı.

AİHM, 5. maddeden verdiği ihlal kararında, gözaltı ve tutuklama kararının ‘Makul şüphe eksikliğine’ rağmen verildiğini belirterek, “Gazetecinin, haber, söyleşi ve sosyal medya paylaşımları üzerinden terör örgütünün propagandasını yaptığını ya da terör örgütüne yardımda bulunduğunu kanıtlayacak makul şüphenin” bulunmadığını aktardı.

Suçlamalara konu haber ve röportajların kamusal tartışmalarla ilgili olduğunu vurgulayan AİHM, bunların terör örgütlerinin yasa dışı amaçlarına katkı sağladığına yönelik herhangi bir istek göstergesinin bulunmadığını belirtti.

AİHM, ayrıca, hukuksuz müdahale ve gözaltıyla, Şık’ın ifade özgürlüğü hakkının da ihlal edildiğine hükmetti.

Türkiyeli yargıç muhalefet şerhi koydu

İfade özgürlüğü ile ilgili 10. maddeden verilen ihlal kararına Türkiyeli yargıç Saadet Yüksel muhalefet şerhi koydu.

Yüksel itirazında, Şık'ın bazı röportajlarının basın özgürlüğünün konusu olmadığını, hala Yargıtay önünde derdest olan davada ayrıca basın ve ifade özgürlüğü ile ilgili 10. madde incelemesi yapılmasının erken ve gereksiz olduğunu savundu.

Yüksel’in şerhi Şık’ın 31 Mart 2015’te Berkin Elvan soruşturmasını yürüten savcı Mehmet Selim Kiraz’ı makamında rehin alan silahlı eylemcilerle yaptığı röportajı ve KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanı Cemil Bayık’la yaptığı röportajı ile ilgili.

Yüksel, şerhinde bu röportajların Şık’ın Twitter paylaşımlarının ceza soruşturmasına konu edilebileceğini öne sürdü. Yüksel, gazetecilik faaliyetinin geniş bir ifade özgürlüğü kapsamında olması gerektiğini belirterek bu özgürlükle birlikte sorumlu gazetecilik prensipleri nedeniyle birtakım görev ve sorumlulukların söz konusu olduğunu ifade etti.

Bir başka yargıç ‘siyasi’ dedi

AİHM ayrıca, Cumhuriyet davasında olduğu gibi Şık’ın başvurusunda da 18. madde (Haklara getirilecek kısıtlanmaların sınırlanması) ihlali bulmazken bir yargıç bu noktaya muhalefet etti.

Mahkemenin Litvanyalı yargıcı Egidijus Kūris yargılamanın siyasi olduğunu olduğunu belirterek, geçtiğimiz hafta açıklanan Cumhuriyet gazetesi davasıyla ilgili kararındaki muhalefet şerhini yineledi.

Madde, hak ihlallerinin başka amacı gizlemek niyetiyle gerçekleştirildiğini düzenliyor. AİHM, Demirtaş davasında siyaseti, Kavala davasında ise sivil toplumu etkisizleştirmek niyetiyle Türkiye’nin operasyonları yaptığı karar altına alınmıştı.

AYM ihlal bulmamıştı

Ahmet Şık’ın tutuklu olduğu sırada bireysel başvuruda bulunduğu Anayasa Mahkemesi 2 Mayıs 2019’da kararını açıklamış ve Şık’ın tutuklama kararıyla hak ve özgürlüklerinin kısıtlanmadığını öne sürmüştü. 

Şık: Göstermelik ihlal kararı

AİHM’den çıkan ihlal kararının ardından Twitter’dan açıklama yapan Ahmet Şık şöyle yazdı:

“İHAM’ın kararlarının hukuki olması siyasi olduğu gerçeğinin üzerini örtemez. İHAM’dan çıkan göstermelik ihlal kararları, kendilerinden olmayanların/düşman bellediklerinin hukuki güvencesini gasp eden Saray Rejimine verilmiş bir güvencedir.

“Koca bir ülkenin yurttaşlarına “hukuki güvenceniz olmadan birer rehine olarak yaşamaya devam edeceksiniz” demektir. İç hukuktan üstün olan İHAM kararlarının ilk derece mahkemeleri tarafından dahi tanınmadığı bir ülkeye yaptırıma gitmemeleri bunun kanıtıdır.

“Özetle İHAM’ın itibarı, devlete çöreklenmiş bir mafyanın tetikçisi olan Türkiye yargısınınki kadardır.”

Ne olmuştu?

Cumhuriyet gazetesi yönetici ve yazarları, 31 Ekim 2016 günü "FETÖ ve PKK'ye üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek" iddiasıyla gözaltına alındı. Daha sonra da tutuklandı.

İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi'nin 25 Nisan 2018'de karara bağlandığı dosyada 15 kişi hakkında toplam 81 yıl 45 gün hapis cezası verildi, üç kişi beraat etti.

Akın Atalay 8 yıl 1 ay 15 gün, Orhan Erinç 6 yıl 3 ay, Hikmet Çetinkaya 6 yıl 3 ay, Murat Sabuncu 7 yıl 6 ay, Bülent Utku 4 yıl 6 ay, Önder Çelik 3 yıl 9 ay, Musa Kart 3 yıl 9 ay, Hakan Karasinir 3 yıl 9 ay, Mustafa Kemal Güngör 3 yıl 9 ay, Güray Tekin Öz 3 yıl 9 ay, Aydın Engin 7 yıl 6 ay ve Ahmet Şık 7 yıl 6 ay hapis cezası aldı.

Karardan önce ve kararla birlikte, farklı aşamalarda, tutuklu yargılanan sanıklar tahliye edildi. Karardan sonra ise 5 yılın altında ceza alan sanıklar, Yargıtay’a başvuru hakkı olmadığı gerekçesiyle, cezalarının infazına başlanması zorunluluğu gerekçe gösterilerek yeniden cezaevine konuldu.

Yargıtay, yerel mahkemenin kararını “somut kanıt” olmadığı gerekçesiyle bozdu ve sanıkların beraatine karar verilmesi gerektiğine hükmetti. Yargıtay, beş yılın altında ceza alan sanıkların dosyasının da birlikte değerlendirilmesi gerektiğini belirtince, cezaevine giren isimler tahliye edildi.

İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi ise yargıtayın bozma kararına direndi. Dosya yeniden Yargıtay'a geldi.