Toplumsal cinsiyet eşitsizliği, kadın ve erkeğe sosyal olarak verilen roller nedeniyle hak, fırsat ve kaynakları kullanmada cinsiyetler arası ayrımcılık yapıldığını ifade etmektedir. Bu tür ayrımcılık ve hak mahrumiyetleri, kadınların politik, ekonomik, sosyal, kültürel alanlardaki insan hakları ve temel özgürlüklerin tanınmasını, kullanılmasını ve bunlardan yararlanılmasını engellemekte veya ortadan kaldırmaktadır. Bu ayrımcılık nedeniyle kadınlar eğitim, gelir, toplumsal statü, sağlık ve istihdam gibi temel alanlarda olumsuzluklara maruz kalmaktadırlar. ( Bardakçı ve Oğlak. Toplumsal politika dergisi,2022)
Ulusal ve uluslararası düzeydeki güncel politikalar, bireylerarası eşitsizliğe yol açmakta ve oluşan eşitsizlik alanlarında kadınlar daha da eşitsiz konumda bulunmaktadır.
Toplumsal cinsiyet eşitsizliğini yaratan en temel faktör, ataerkil bakış açısı ve ataerkil aile yapısıdır. Ataerkil aile yapısında tamamıyla erkek egemenliği hakimdir. Bu egemenliğin sonucunda erkek, belirleyici güç olarak, tüm fırsat ve olanaklardan yararlanmada birincil hak sahibi iken kadın ise tüm fırsat ve olanaklarından erkeğin izin verdiği sürece yaralanabilmektedir.
BM bünyesinde yer alan temel insan hakları sözleşmelerinden biri olan “Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi” (CEDAW), ayrımcılığın tanımını yapan ilk uluslararası belge olarak, diğer insan hakları belgelerinde yer alan hakların kadınlar için de gerçekleştirilmesini sağlamayı hedeflemektedir Türkiye’de CEDAW,1979 yılında kabul edilmiş ve 1981 yılında yürürlüğe girmiştir. Sözleşmeye göre; taraf devletlerin, kadınlara karşı ayrımcılığın her biçimini yasaklayıp, her türlü araçlarla kadınlara karşı
ayrımcılığı ortadan kaldırmaya yönelik politika izlemeyi kabul etmektedir.
KTCE ( Küresel Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği Raporu) 2006 yılından bu yana değerlendirme kapsamında olan Türkiye, 2006 yılında, 115 ülke içerisinde 105’inci sırada yer alırken, 2021 yılında, 156 ülke içerisinde 133’üncü sırada yer almıştır. Bu sınıflamayla; Afganistan, Yemen, Irak, Pakistan ve Suudi Arabistan gibi 23 ülkeden sonra toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin en yüksek olduğu ülke konumundaki yerini son birkaç yıldır koruduğu söylenebilir. Öte yandan, 2006-2001 yılları arasındaki eğilimine bakıldığında da, başta ekonomik hayata katılım ve fırsatlar ile siyasi güçlenme kategorilerinde toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin giderek arttığı söylenebilir.
Kadın bedeni üremeyle ilişkilendirilerek kürtaj hakkı değerlendirilmektedir. Doğurganlık ve annelik kadının asli görevi olarak ele alınmaktadır. Günümüzde modern doğum kontrol yöntemleriyle kadınlar ne zaman gebe kalacaklarını ve ne kadar sıklıkla bunu tekrarlayacaklarını belirleyebilmektedirler. Böylece annelik dışında kadınlar ne olmak istediklerini de kendileri belirleyebilmektedirler.
Kürtaj hakkı hukuken tartışmalı bir konudur, henüz hukuken kişilik kazanmamış olsa da fetüsün yaşam hakkı ile annenin bedeni üzerindeki hak arasında bir tercih belirlenmiş olmaktadır. ( Sıla Sabancılar EREN, 2021).
Günümüz Türkiye’sinde kürtaj yasaldır. 1983 yılında yürürlüğe giren 2827 No’lu Nüfus Planlaması Yasası, Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana uygulanan kürtaj üzerindeki yasal kısıtlamayı kaldırmıştır. Yasa, 10 haftaya kadar olan gebeliklerin isteğe bağlı olarak kürtajla sonlandırılmasına izin vermektedir. Kürtaj için eğer bir kadın evli ise eşinin, 18 yaşının altında ise ebeveyn rızası gerekmektedir. Yasa, gebeliğin 10 haftadan fazla olduğu ve kadının hayatını tehdit ettiği veya edeceği ya da doğacak çocuk ile onu takip edecek nesiller için ağır mağduriyet yaratacağı hallerde kürtaja izin vermektedir. Bu tür gebelik sonlandırmaları için herhangi bir zaman sınırlaması konulmamıştır. Bununla birlikte, böyle bir durumda doktor, sağlık otoritelerine kadının kimliğini, yapılacak işlemi ve işlem uygulanmadan önce işlemin gerekçesini vermelidir. Acil bir durumda, operasyon yirmi dört saat içerisinde gerçekleşmelidir. Bir suç sonucu meydana gelen gebelikler için Türk Ceza Hukuku 20 haftaya kadar kürtaj izni vermektedir. Devlet hastanelerindeki kürtaj hizmetleri devlet sağlık sigortası tarafından karşılanmaktadır. Kürtajın yasallaştırılmasından bu yana, birçok kadın Türkiye’deki yasal kürtaj hizmetlerinden yararlanmıştır. Türk kadınlarının yaklaşık %14’ü hayatlarında en az bir kez kürtaj yaptırdıklarını belirtmiştir. Ancak, Türkiye’deki özellikle de devlet hastanelerindeki kürtaj hizmetlerinin günümüzde ulaşılabilirliğini sorgulayan son yıllarda birçok rapor ortaya çıkmıştır. (Kadir Has Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın çalışmaları Merkezi).
Kürtaj yasal olmasına karşın ulaşılabilir değildir. Yasa öncesinde merdiven altı denilen sağlıksız koşullara sahip yerlerde yapılan kürtajlara bağlı olarak kadınlar yaşamlarını yitirmekteydi. Yasal olduktan sonra ise kürtajlara bağlı ölümler çok azalmıştır. Yine yasanın olumsuz ve eksik yönlerinden biri de evli kadının eşinin onayı olmadan kürtaj yaptıramamasıdır. Kadın kendi bedeni üzerinde son ve kesin kararı veren olmalıdır.
Dinsel olarak kadın bedini, üzerinde en çok konuşulan kavramlardan biridir. Tek tanrılı dinler kadına benzer şekilde yaklaşmaktadır. Kadın bedeni erkeğe yardımcı olmak üzere erkekten sonra yaratılmış olarak tanımlanmaktadır. Yaratılan kadın ve erkeğin nasıl ürediği ise açık değildir. Kadınları küresel olarak korumayı amaçlayan ve TBMM tarafından onaylanan İstanbul sözleşmesinden çıkılmış olması Türkiye’nin TCE açısından geriye gidişinin bir kanıtıdır. Yine küretajın cinayet olarak suçlanması küretaj yaptıran kadınları da katil olarak tanımlamak anlamına gelmektedir. Bu da yasal ancak erişilebilir olmaktan giderek uzaklaşan küretaj hakkının eskiden olduğu gibi merdiven altı tabir edilen yasa dışı alanlara kayarak kadın yaşamını tehdit edeceğini düşündürmektedir. Yasada olduğu gibi 10. Haftaya kadar kürtaj kararı vermek tümüyle kadının hakkı ve kararı olmalıdır. Yasa çıktığı haliyle bile uygulanır durumda değildir, kısıtlamalar kadın lehine düzeltilmelidir. Politikacılar kadın bedeni üzerinde eril bir dil kullanmamalıdır. Onların görevi tüm yasaları TCE ni tümüyle sağlayacak şekilde düzenleyerek hayata geçirmek olmalıdır. Yasaları çıkaran yapılarda kadın sayısı erkeklerle eşit olmalıdır. Kadınlar kendi bedenleri hakkında kendileri karar vermelidir. Toplumsal cinsiyet bireyi ilgilendiren bir konudur, tüm renkler özgürce seçimini yaparak devletin eşit yasaları ile korunmalıdır. Bu nedenle devletin laik olmasının ne kadar yaşamsal olduğu bir kez daha ortaya çıkmaktadır. Kendi haklarını, bedenlerini, kazanımlarını seçimlerini kararlıkla sergileyen kadınlar kazanan olacaktır. Sınıfsız, sömürüsüz özgür, laik bir gelecek, kadın erkek birlikte çalışarak kazanılacaktır.