2025 yılının ilk çeyreği, Türkiye ekonomisinde çarpıcı bir paradoksu gözler önüne serdi: Bankalar bir yandan tarihi kârlar açıklarken, diğer yandan milyonlarca yurttaş borç bataklığında boğulmakta. BDDK verilerine göre bankacılık sektörü, 2024’te 583,1 milyar TL net kâr elde etti ve bu rakam 2025 Şubat’ında sadece bir ayda 70,9 milyar TL’ye ulaştı. Peki bu kârların ardında yatan asıl sebep ne?

Peki Bankalar Nasıl Bu Kadar Kâr Ediyor?

Bankacılık sektörünün kâr kaynakları, finansal sistemin reel ekonomiden nasıl koptuğunu gösteriyor bize :

- Net faiz geliri: 862,6 milyar TL (yıllık %36,4 artış)

- Kredi kartı komisyonları ve gecikme faizleri: Tüketiciyi faiz çarkında öğüten “gizli gelir” kalemleri

- Haciz ve tahsilatlar: Takipteki alacakların agresif tahsilatı, bankaların kasasını dolduruyor

Bu model, üretimi değil, borçlandırma ekonomisini besliyor. Bankalar, yurttaşların sırtına yüklenen borçlarla büyürken, sosyal adalet erozyona uğruyor.

Borç Kıskacındaki Türkiye: 4,5 Milyon Kişi Yasal Takipte:

Türkiye’de hane halkı borçları 2,3 trilyon TL’yi aşmış durumda. Daha çarpıcı olan ise:

- 24 milyonu aşkın icra dosyası açık durumda.

- 4,5 milyon kişi ise yasal takip listesinde.

Bu rakamlar, borcun artık “kişisel bir sorun değil, yapısal bir kriz olduğunu işaret ediyor. Asgari ücretin 22.104 TL olduğu bir dönemde, ailelerin aylık kredi taksitleri ve kredi kartı ödemeleri çok büyük bir yekûn tutuyor. Yani bir işçi, maaşının yarısından fazlasını sadece borçlara veriyor.

Eğitim İçin Borçlanan Veliler: Çocuk Sahibi Olmak Lüks Haline Geldi:

Devletin ücretsiz sağlaması gereken ve bizzat bakanlık eliyle gerici ve faşistlere bırakılan eğitim hizmetleri yüzünden, çocuklarının lâik ve demokratik eğitim almasını isteyen veliler özel okulların astronomik ücretlerini ödemek için bankalara mahkûm ediliyor:

- Bankalar 2025’in ilk 4 ayında velilere sadece “eğitim kredisi” adı altında 8,7 milyar TL kredi kullandırdı.

- Özel okul, servis, yemek ve kırtasiye giderleri, aileleri kredi kartlarına bağımlı hale getirdi.

Bu tablo, yalnızca ekonomik değil, demografik bir krizi de işaret ediyor: Çocuk sahibi olmak, orta ve alt sınıflar için giderek bir “lüks” haline geliyor.

Çözüm: Borç Değil, Dayanışma Ekonomisi

Bu kısır döngüyü kırmanın yolları var:

1. Hane halkı borç affı: Özellikle eğitim, sağlık ve temel ihtiyaç kredileri yeniden yapılandırılmalı.

2. Faiz sınırlaması: Kredi kartı ve ihtiyaç kredilerinde gecikme faizleri (%4,53) acilen düşürülmeli.

3. Eğitim kamusal olmalı: Servis, yemek ve kırtasiye gibi giderler devlet tarafından karşılanmalı.

4. Bireysel iflas hakkı: OECD ülkelerinde yaygın olan bu mekanizma, Türkiye’de de hayata geçirilmeli.

5. Bankaların olağanüstü kârları vergilendirilmeli: Bu kaynak, sosyal destek fonlarına aktarılmalı.

Sonuç: Borç Yiğidin Kamçısı Değil, Zinciridir Artık!