Kürsüde yaptığı sert konuşmada Dinçer, “Bu kürsüye çıplak ayakla çıkıyorum çünkü kömürün karasına peşkeş çektiğiniz topraklara değil, bu ülkenin emekle yoğrulmuş, bereketli, tertemiz topraklarına ayak basmak istiyorum. Her adımda emeğiyle geçinen köylüyü, zeytin dalına tutunan çocukları, yaşamı savunan insanımızı hissetmek istiyorum” dedi.
Dinçer, yasa teklifinin doğayı talana açtığını savunarak şu ifadeleri kullandı:
“Yine bir katliam yasasıyla karşı karşıyayız. Bu kanun teklifiyle hedefler seçilmiş, planlar yapılmış, krokiler çizilmiştir. Şimdi sıra tetiği çekmeye geldi. AKP’nin ve ortağının rant için elleri kalkacak ve bu ülkenin zeytinlikleri katledilecektir. Bu kanun teklifine ‘evet’ diye kalkacak her el, bu katliamın suç ortağı olacaktır. Herkes bilsin ki biz, CHP olarak bu suçun ortağı olmayacağız.”
Dinçer, iktidarın “Zeytinleri taşıyacağız” savunmasını da eleştirdi:
“Zeytin ağacını kökünden söküp başka bir toprağa taşıdığınızda onu tamamen öldürmüş olmazsınız belki ama yaşatmış da sayılmazsınız. Tıpkı bir insanı hayatta tutan makineler gibi... O ağaç başka toprakta tutunamaz. Kökü sökülmüş bir ağacın toprağını, iklimini, suyunu, kuşunu, karıncasını da taşıyabilecek misiniz?”
Hükümetin sunduğu “geçici arazi” önerilerini de yetersiz bulan Dinçer, şu soruları sordu:
“Bu sahada kaç bin zeytin ağacı taşınacak? Bu ağaçların yaşı kaç? Çıkarılacak madenin, zeytin üretiminden daha fazla ekonomik değer yarattığını gösteren objektif bir etki analizi yaptınız mı? Köylü, önerdiğiniz yeni arazilerde aynı verimi alabilecek mi? Bu araziler nerede, ne kadar uzakta? Zeytinliğe iyi bakılıp bakılmadığına kim karar verecek?”
Konuşmasında çevre tahribatlarını da hatırlatan Dinçer, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Siz Kazdağları’nda siyanürle altın çıkaracaksınız diye 400 bin ağacı katledenlersiniz. Afşin Elbistan’da halkı yıllardır zehir soluyanlarsınız. Akbelen Ormanları’na TOMA’yla girenlersiniz. Karadeniz’de dereleri kurutan HES projelerini savunanlarsınız. Uzungöl’ü beton yığınına çevirenlersiniz. İçme suyu kaynaklarını maden şirketlerine peşkeş çekenlersiniz. Şimdi de bin yıllık zeytinlikleri dozerlerin altına yatırmaya hazırlanıyorsunuz.”
Dinçer, konuşmasını çarpıcı bir ifadeyle sonlandırdı:
“Huylu huyundan vazgeçmez. Siz, yeşili ancak doların rengi olduğu müddetçe kıymetli bulursunuz. Yargıyı saraya, eğitimi tarikatlara, sağlığı piyasaya bağladınız. Şimdi de doğayı maden şirketlerine teslim ediyorsunuz.”