"27 sene oldu. Bu acıyı yaşayan bilir. 27 sene oldu, hep dünkü gibi. Hiçbir şey yapılmadı.

“O zamanda polis geldi annemin yüzüne gülerek 'oğlunun nerede olduğunu biliyorsun ne arıyorsun' dedi. Diyecek bir şey bulamıyorum. Umarım bir gün suçlular cezalandırılır. O Allah varsa onların cezasını verir diyorum."

1993’te JİTEM tarafından gözaltına alınan daha sonra işkence edilmiş bedenine ulaşılan İnsan Hakları Derneği (İHD) Elazığ Şube Başkanı Metin Can'ın abisi Akan Can, İHD İstanbul Şubesi'nin önünden böyle seslendi.

Cumartesi Anneleri/İnsanları 781’inci eylemlerinde gözaltında kaybedilen yakınları için İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi önündeydi.

Ellerinde karanfiller ve kayıplarının fotoğraflarını taşıyan Cumartesi Anneleri/İnsanları’na, CHP milletvekili Sezgin Tanrıkulu da destek verdi. 

İçişleri Bakanlığı’nın “yasaklaması” nedeniyle Cumartesi Anneleri / İnsanları 82 haftadır Galatasaray Meydanı’nda eylem yapamıyor.

Arcan: Devlet sorumluluğunu yerine getirmedi

Haftanın basın açıklamasını insan hakları savunucusu Sebla Arcan okudu. Arcan şunları söyledi: “Gözaltında kaybetme; insanların kimliklerine, ailelerin 'temeline ve toplumların yapısına saldıran uluslararası bir suç ve ağır bir insan hakkı ihlalidir. Muhaliflerin bertaraf edilmesi ve halkların terörize edilerek sindirilmesi amacını taşıyan bu suç, bütün insanlık değerlerine yönelik ağır bir saldırıdır.

Gözaltında kaybetmelerin yoğun olarak yaşandığı bu topraklarda devlet kaybedilenlerin ailelerinin adalet arayışına cevap vermemiş, etkili bir hukuk yolu sağlama ve hesap verme sorumluluğunu yerine getirmemiştir.

“Metin Can ve Hasan Kaya'yı Mahmut Yıldırım komutasındaki Mehmet Yazıcıoğulları, Ayhan Öztürk, İdris Ahmet ve Mesut Mehmetoğlu'nun da dahil olduğu JİTEM timinin kaybettiği ve bu suça devletin güvenlik görevlilerinin de dahil olduğu iddiaları karşısında savcıları göreve çağırıyoruz. Hukuk işletilsin 27 yıllık cezasızlık son bulsun, devlet sorumluluğunu üstlensin, failler yargılanarak cezalandırılsın.”

Birdal: Türkiye’nin yolu sizin mücadelenizle açılacak

Arcan’ın ardından o dönem İnsan Hakları Derneği Genel Başkanı olan Akın Birdal’ın mektubu okundu. Birdal mektubunda şöyle seslendi:

“Av. Metin Can ve Dr. Hasan Kaya'nın katledilişlerinin üzerinden 27 yıl geçti. Metin ve Hasan bizim insan hakları ve barış mücadelemizde iki yol arkadaşlarımızdı. Birçok arkadaşımız gibi onlarda bu yolda öldürüldüler. Bugün de Selçuk Mızraklı ve Raci Bilici gibi, hak ve barış savunucuları ağır hapis cezalarına çarptırılıyorlar.

"Metin ve Hasan kaybedildiklerinde, aileleri ile birlikte her yere başvurduk. Kapılarını çaldık. Sonunda bize söz verdiler. Birkaç gün sonra evlerine dönecekler, dediler. Kimlerin kaybettiklerini biliyorlardı, döndüler. İşkence edilmiş, cansız bedenleri ile döndüler. Metin'i ve Hasan'ı Elazığ da sonsuzluğa uğurladık birçok kaybımıza bu görevi de yerine getiremedik." 

"Katillerini unutmayacağız"

“Onları unutmadık. Unutturmayacağız da kyıplarımız ve onlar, bizim yürüyüşümüzün  cesaretini, kararlılığını ve kaynağını oluşturuyorlar. Ama katillerini de, faillerini de, söz verenleri de unutmayacağız.

"Bir yandan bunların yargılanmasının mücadelesini verirken, diğer yandan da, eşitlik ve özgürlük için barış ve adalet için verilen mücadelenin bedellerinin böyle yazılmayacağı bir coğrafyanın inşasına çalışacağız.

“Sevgili anneler, sevgili aileler, sizlerin bu yolda ki demokratik, barışçıl itirazınız ve kayıplarınızı arayışınızda ki kararlılığınız herkese büyük örnek oluşturmaktadır. Ve önünüze çıkarılan barikatlarda er geç aşılacaktır. insanların ve adaletin kaybedilmediği bir Türkiye'nin yolu sizinle, sizin direnişinizle açılacaktır. Sizleri saygı ve özlemle selamlıyorum.”

Cumartesi Anneleri/İnsanları son olarak; Covid-19 dolayısıyla 4 Nisan’a kitlesel değil sembolik eylem yapılacağını da duyurdu.

Metin Can ve Hasan Kaya cinayeti

İki yakın arkadaş olan Avukat Metin Can ve Doktor Hasan Kaya Elazığ'da yaşıyorlardı. Metin Can İHD Elazığ Şube Başkanıydı, Hasan Kaya ise şubenin üyesiydi. Bu nedenle polis tarafından takip ediliyorlardı.

Hak savunuculuğu faaliyetlerinden vazgeçmeleri için her ikisi de ölüm tehditleri alıyordu.

21 Şubat 1993 tarihinde "Acil bir yaralı var!" diyen iki kişi kendileri ile görüşmeye geldi. Yaralıya müdahale etmek amacıyla kendi otomobilleriyle yola çıkan Metin Can ve Hasan Kaya'dan bir daha haber alınamadı.

27 Şubat 1993 tarihinde iki arkadaşın işkence görmüş ve başlarından vurulmuş cansız bedenleri, Elazığ-Dersim yolu üzerindeki bir jandarma karakoluna 2 km mesafede yer alan Dinar Köprüsü'nün altında bulundu.

JİTEM adına çalışan itirafçı Ayhan Öztürk basına yansıyan itiraflarında "Avukatla doktoru Elazığ Emniyetinde Sorguladık" dedi ve olayı detaylarıyla anlatarak suça iştirak edenlerin isimlerini de verdi. Dönemin basını Metin Can ve Hasan Kaya'nın kaybedilerek öldürülmesinden kamuoyunda Yeşil olarak bilinen ve MİT ve JİTEM için önemli bir operasyon elemanı olarak görev yapan Mahmut Yıldırım'ın sorumlu olduğunu yazdı.

Bu haberlere göre Yıldırım, Elazığ Emniyeti'nden yardım almıştı. "Binbaşı Cem Ersever'in İtirafları" adlı kitap da bu suçun Yeşil (Mahmut Yıldırım) tarafından işlendiğine dair bilgiler yer aldı. Onların gözaltında kaybedilmeleri devletin 1997 tarihli Susurluk Rapor'uyla da resmi kayıtlara geçti. JİTEM tetikçisi Abdülkadir Aygan, faili meçhul cinayetler soruşturması kapsamında Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı'na 21 sayfalık yazılı bir ifade verdi. İfadesinde JİTEM tarafından öldürülen 117 kişinin isim listesi de yer aldı. Metin Can ve Hasan Kaya da bu listedeydi.

Her şey bu kadar açıkken başta Adalet Bakanlığı olmak üzere, Elazığ, Dersim ve Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılıklarına yapılan suç duyuruları sonuçsuz bırakıldı.

AİHM'e taşınan davada ise AİHM "Mahkememiz Hasan Kaya ve Metin Can ile ilgili yürütülmüş olan soruşturmanın yeterli veya etkili olduğu konusunda tatmin olmamıştır. Soruşturma iki kişiye ne olduğu konusuna açıklık getirmede başarısız olmuştur ve faillerin belirlenebilmesi ve tutuklanabilmesi için gerekli özen ve azim ile yürütülmemiştir" diyerek Türkiye'yi mahkûm etti.

Yalnız itiraflar, tanık beyanları değil, Can ve Kaya'nın Elazığ'dan Dinar Köprüsü'ne götürmek için beş ayrı arama noktasından geçilmesi, köprünün askeri birimlere ve Jandarma Karakolu'na yakın bir noktada bulunması bize bu suçun kimler tarafndan islendiğine dair ipuçları vermektedir." (Evrim Kepenek)