Ülkemizin son kırk beş yılında (kuşkusuz daha önce de vardı, ama…) barış ve demokrasi en önemli talepler olarak öne çıkıyor. İster sosyal, ister siyasal, ister ekolojik ya da ekonomik olsun, bütün parametreler bu çerçevede buluşuyor. Temel insan hakları da kuşkusuz belirleyici… Barınma, beslenme, sağlık ve eğitim yeterli değilse, eksikliğiyle insanı bezdiriyorsa ister istemez öne çıkıyor. Bütün bunlar, yediden yetmişe, kadın-erkek, kentli-köylü herkesi etkiliyor kuşkusuz. Bir yerden başlamalı.
Barış ve demokrasi ile başlarsak gerisi gelir. Peki, kim getirecek barışı, kim tesis edecek demokrasiyi, hem de bunca yıl bir arpa boyu bile yol gidilememişken? Sinema, elini kaldırıyor ve haykırıyor: “Ben!”
Evet, sanat bu sorunlara doğrudan çare olamaz, ama çözüm bulmanın yolunu gösterebilir.
Altın Koza Yürütme Kurulu Üyesi İsmail Timuçin ile tüm bunların ışığında bir söyleşi gerçekleştirdik. Şairin şiirce dediği gibi “Öyle büyük dostlarız ki kelimesiz anlaşabiliriz.” Biz de birbirimizi anladığımız için, gözlerimizin birbirine değmesi yetti de arttı bile. Timuçin, 1992’den bu yana Altın Koza Film Festivali Yürütme Kurulunda… Aradan geçen otuz yılda, köprülerin altından çok sular akmış, birçok başkan gelip geçmiş, kurul defalarca değişmiş… Ancak şunu hiç tereddütsüz vurguluyor: “Zeydan Karalar, sinemaya çok değer veren bir başkan. Her ne olursa olsun, koşullar ne kadar değişirse değişsin Altın Koza’nın devam etmesini istiyor.”
Zorlu pandemi döneminde bile festivalin kesintisiz yapılmasını sağlamış Zeydan Başkan. Şimdi tutuklu. Hem de uzakta, Silivri’de… Onun bu kadar uzağa sürülmesinin altında sadece siyasal etkenlerin değil, Altın Koza’nın etkisini kırmak gibi bir gizli isteğin de var olduğuna inanıyorum. İsmail Timuçin, geçen yıl festivalin bitişiyle 32. Altın Koza için çalışmalara başladıklarını söyledi.
İstanbul’da, bir festivalin açılışında Onat Kutlar’ın “Oh, şimdi rahatladım!” demesi üzerine, “Festival açılışındayız, tabii ki rahat olacaksınız” demiştim. Kutlar, “Gelecek yılın programını tamamladık” diye karşılık vermişti, gözlerinin içi parıldayarak. Bu sayede özellikle uluslararası boyuttaki bir festivalin birçok anlaşmayı, sözleşmeyi çok önceden imzalaması gerektiğini öğrenmiştim…
Zeydan Başkan, gözaltına alınmadan çok önce başlamış hazırlıklar. Tutuklanması ister istemez ufak tefek aksaklıklar doğmasına neden olsa da Yürütme Kurulu, daha bir sıkı sarılmış işine… Bugün açılışın ardından sinema şöleni bir kez daha damgasını vuracak Adana’ya.
Dünyanın içinde bulunduğu…
İsmail Timuçin, Adana’nın bir sinema şehri olduğunu belirtiyor; sinemanın ilk yıllarından başlayarak şehirde sinema sevgisinin hiç eksilmediğini, giderek arttığını vurgulayarak. Timuçin sinemanın, bir sanat olarak, bir kültür aracı olarak öneminin farkında olduklarını, 1969 yılındaki ilk festivalden bu yana kentin genel kültürüne, gelişimine, büyümesine ne denli destek olduğunu ikirciksiz ifade ediyor.
Dünyanın bugün yaşadığı doğal afetler, kuraklık, sel baskınları göçleri artırıyor. Değişmeyen tek kural değişmekse, insanlar sürekli yer değiştiriyor. Tabii ki sosyal, siyasal ve ekonomik etkenlerle doğudan batıya, kuzeyden güneye ya da tam tersi yönde göçen insanların yaşamlarında birçok sorun baş gösteriyor. Egemen erk çözüm bulmalı, ama sanat da göstermeli bu sorunları. Bu yılın ana temasına yeşilin korunması, orman yangınlarının durdurulması, sürdürülebilir tarım da eklenmiş. İsmail Timuçin, “Dünyanın sorunları bunlarla sınırlı değil. Filistin’de yaşanan katliam da festivalimizin ana temasında yer buluyor. Hep söylenegeldiği gibi, insana dair her şey bizim ilgi alanımızda” diyor.
Ya barış!
“Barışı yaşatan dayanışmadır. Gerek sinema meslek birlikleri, gerek sendikalar, gerekse dernekler hep yanımızda yer aldı. Hepsi canı gönülden festivalin yaşaması için destek verdi, elini uzattı.” Timuçin’in bu sözleri 32. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali’nin savsözlerini de içeriyor:
Sinema barıştır. Sinema özgürlüktür. Tabii, söz konusu Adana ise sinema umuttur da.