Şey, yani adı Şey
O gün erik hoşafını fazla kaçırmıştı.
Fekaaaat Kaçak Saray’da efendisinden talimat bekler iken kahve de içmişti.

Neydi bu gurultu?
Efendisi onu öldürtür müydü?
Yok!
Sadece küfür ederdi…
*
Şey, efendi efendisinin talimatlarını bir başka şeyden aldı.
Efendisinin elini öpemeden saraydan ayrıldı.

Gurultu ağır.

Gurultu cıvıklaştı…
Arabasını durdurdu.
Bir Ermeni’nin dükkânına daldı.
Yok, hela yoktu dükkânda.
Gurultu görüntülü, gürültülü oldu.
Altına kaçırdı.
Rahatladı.
*
Araba evine yollandı.
Evinde şeylerini değiştirdi Şey.
Ohhh, artık rahattı.
Rahat mıydı?
*
Efendiler efendisinin bir hafiyesi anında Kaçak Saray’a istihbaratı yetiştirdi;
“Şey, bir Ermeni ile görüştü!”
*
Efendi anında özel adamı İzzet’i çağırdı; “Şey’i bul ve bu işi çöz!”
*

İzzet, mahsusa adamı.
Hemen Şey’i aldı, sorguladı.
Şey, o şeyi anlatamadı.
Daral…
*
Sonunda, mahsusacı İzzet’in sıkıştırmaları sonunda; “Şey ettim” dedi.
İzzet inanmadı; “Kanıtla!”
*
Evden özel pakette don ve de pantolon getirtildi.
Henüz yıkanmamış.
Şey, böylece ihanetçi olmadığını kanıtladı.

*
Efendiler efendisi don ve de pantulu görünce Şey’e lazımlık hediye etti; gümüş lazımlık.
Şey artık hep lazımlıkla anılacaktı…
Şey…
Kim mi?
Bu dünden bir hikâye; fazla takılmayın…