Emek Partisi (EMEP), Türkiye'nin yeterli önlemler alınmadığı için madencilerin ölüme gönderildiği bir ülke konumunda olouğunu belirterek, "4 Aralık Dünya Madenciler Günü;  "fıtratlarında ölüm olduğu"  söylenen ülkemiz maden işçileri için mücadele günüdür.
Madencinin kaderi iş cinayetleri değildir" dedi.

Tuncay Demirtaş, yaptığı yazılı açıklamada, madencilik diğer işkollarında olduğu gibi gelişmiş teknolojik olanaklarla, gerekli işçi sağlığı önlemleri alındığında ölümlerin yüzde yüz önlenebildiği bir iş kolu olduğunu belirterek, "Tıpkı diğerleri gibi. Kimi ülkelerdeki madenlerde bu önlemler sayesinde neredeyse yarım yüz yıldır tek bir maden işçisi ölmedi. Türkiye’de bir milat olduğu ileri sürülen ve 301 işçinin yaşamını yitirdiği Soma maden Katliamı'ndan sonra bile madenlerde ölümler durmadı. O tarihten bu yana altı yüzden fazla madenci öldü. Daha geçtiğimiz günlerde Bartın Amasra’daki kömür madeninde 42 işçi göz göre göre yaşamını yitirdi" ifadelerini kullandı.

Demirtaş, şöyle devam etti: 

"Madencilik gibi tehlikeli bir işkolunda, işçilerin canı patronların kâr hesaplarına kurban edildi. Soma’da patron üretim maliyetlerini düşürmüş ve kârını katbekat arttırmıştı. Bedelini 301 madenci ve ailesi ödedi. Amasra’da uyarılara rağmen havalandırma sistemi düzeltilmemiş, maliyetler düşük tutulmuştu. Bedelini 41 işçi ve ailesi ödedi. Alınmayan her önlem işçinin canı ve kanı olduğu kadar patronun kârı ve servetidir. İşte bu nedenle mücadele şarttır.

Önlemler alınmıyor, alınmadığı gibi önlemleri sağlayacak mekanizmalar da adım adım ortadan kaldırıldı. 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’yla işçi sağlığının sorumluluğu şirketlere devredildi. Parasını patrondan alan şirketin gerekli önlemleri takip etmesi, patronu güvenliğe zorlaması beklendi. Tabi ki olmadı. 

DEM Parti: Asılsız iddialar ve kirli komplolar... DEM Parti: Asılsız iddialar ve kirli komplolar...

Hükümet de madencilerin de elini, kolunu bağlamak için herşeyi yaptı. Tehlike hissettiklerinde işi durdurması, kendini ve haklarını korumak için greve çıkması görünüşte “milli güvenliği”, gerçekte patronun güvenliğini tehdit ettiği için her fırsatta yasaklandı. Sendikalar yandaş hale getirildi. Hak arayan tehdit edildi, işten atıldı.

Özetle, patronların daha fazla kâr arayışı, kimi önlemlerin bile sistematik olarak devredışı bırakılması, Çalışma Bakanlığı tarafından yapılan denetimlerin çay-kahve sohbetlerine dönüşmesi ile madenler madenciler için tam bir cehenneme dönüştürüldü.

20 yıldır iktidarda olan AKP hükümetleri ve tek adam rejimi, bu cehennemin kurumsallaşması için hem yasa hem de uygulama düzeyinde elinden geleni yaptı. Ölümleri “şehitlik” ve “kader” diyerek kutsallaştırdı, normalleştirdi. Önlemleri almayanlar sorumluluk ve yetki sahibi patronlardır, yöneticilerdir. Hesap vermelidirler ve elbet vereceklerdir.

Madenlerde ölümlerin son bulduğu insanca çalışma koşulları ancak bu vahşi sömürü düzeninden kurtuluşla mümkündür. Tek adam rejiminin koruculuk yaptığı bu düzeni değiştirmenin yolu madencilerin canına ve haklarına sahip çıkacak bir örgütlü mücadele olduğu kadar, işçi sınıfının ülke çapında adım adım büyüyecek örgütlülüğü ve mücadelesidir."