Küçüktüm küçücüktüm
Oltayı attım denize
Bir üşüşüverdi balıklar
Denizi gördüm

Bir uçurtma yaptım telli duvaklı
Kuyruğu ebemkuşağı renginde
Bir salıverdim gökyüzüne
Gökyüzünü gördüm

Büyüdüm işsiz kaldım aç kaldım
Para kazanmak gerekti
Girdim insanların içine
İnsanları gördüm

…………..


Orhan Veli’nin en sevdiğim şiirlerinden biridir MACERA şiiri. Garip Akımının öncülerinden olan Orhan Veli şiirlerinde derin bir anlam ama basit bir anlatım vardır. Sadedir cümleleri, süsten uzak, zahmetsiz söz sanatları ile yazar şiirlerini. Dolandırmaz lafı. Çocuk sakinliği vardır şiirlerinde ancak içerideki coşkuyu biraz düşününce hissedersiniz tıpkı çocuklarda olduğu gibi… O yüzden denizi görmek için oltaya, gökyüzünü görmek için uçurtmaya, insanları görmek için aç kalmaya ihtiyaç vardır.
Benim de bu yazıda aslında yapmak istediğim bu; lafı dolandırmadan iğneyi de çuvaldızı da hem kendime hem de hepimize batırmak…..
20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü….
2025 yılının ilk beş ayında çocuk ölümü bilançosu en az 365 çocuk.
62 çocuk trafik kazası
53 çocuk yangınlar( Bolu’daki otel yangınında 36 çocuk)
26 çocuk boğulma
En az 53 çocuk kamu görevlilerinin ihmali sonucu
Sağlık hizmetleri sırasında 27 çocuk
Sınır geçişi sırasında 3 çocuk
2025 yılında 72 çocuk işçi ölümü…..
Yoruldum, yüreğim yoruldu bunaldım. İçim ürperdi. Daha fazlasını yazmaya takatim kalmadı.
Ama herkes gibi ben de oldukça duyarlıyım bu konuya. “ Çocuklar” bizim geleceğimiz, soyumuzun devamı, dünyanın en masum en mucize yaratıkları….. Çocuklara karşı hassasiyetimiz var bizim. Toplum olarak birleştiğimiz tek nokta çocuk…Eğitimden tutun da barınmaya kadar her türlü ihtiyaçlarını karşılamak ve bu konuda eksikleri dile getirmek için derin bir hassasiyet taşıyoruz. Bugün bütün illerimizde bütün partiler, STKlar, sendikalar birbiriyle yarışıyor basın açıklaması yapmak için. Bir yığın etkinlikler var. Sevgi evlerine koşuyoruz bugün. Yarın da koşarız belki…Balonlar dağıtıyoruz, oyuncaklar veriyoruz, başlarını okşuyoruz, koltuklarımıza oturtuyoruz, çocuk işçilerden bahsediyoruz mülteci çocuklarına acıyoruz sözde, sokak çocuklarına kızıyoruz niye aileleri bunları dinlendiriyor diye, daha neler neler…..
Sonra bir de bizim çocuklarımız var; yemeyip yedirdiğimiz, giymeyip giydirdiğimiz, yapamadım yapsın, gezemedim gezsin dediğimiz çocuklarımız…
Daha ne olsun.
85 milyon nüfusun yaklaşık 22 milyonu çocuk. Ve bu ülke çocuklar için cennet bu durumda. Çünkü biz çok duyarlı bir toplumuz…..
Ama durun.
Bir yanlışlık yok mu bu hesapta. 174 bin çocuğun en temel ihtiyaçlarının karşılanmadığı bir ülkede suça sürüklenen çocuk sayısı artarken nasıl oluyor da biz bu kadar duyarlı oluyoruz? 12-18 yaş arası cezaevlerinde olan çocuk sayısı 4293.
174 bin çocuk ailesi tarafından bakılamadığı için ailelerinin yanından alınma riski var.
9 bin çocuk denetimli serbestlikle dışarıda.
Bir yerde hesap tutmuyor mu sizce de?
Sistemin un ufak ettiği, geleceğini çaldığımız çocuklarımız için gerçekten mücadele ettiğimizi düşünüp vicdanımızı rahatlatabiliyor muyuz?
Üzerinde özgürce yaşayacağı bir ülke bırakmıyoruz.
İçinde rahatça nefes alabileceği bir dünya bırakmıyoruz.
İstediği işte çalışıp mutlu olabileceği bir sistem bırakmıyoruz.
İçebileceği su, yiyebileceği temiz yemek ve düşünebileceği bir bilinç bırakmıyoruz, ama yine de duyarlıyız öyle mi?
Bu ülkede geçen hafta 15 yaşında okulda olması gereken bir çocuk işçi vahşice katledildi.
Bu ülkede bir fabrikada 2 çocuk yanarak feci şekilde katledildi.
Bu ülkede MESEM adı altında işletmelere devlet eliyle ucuz işçi olarak çocuklar peşkeş çekiliyor.
Sesimiz çıkıyor mu?
174 bin çocuk açlıkla burun buruna.
Sesimiz çıkıyor mu?
2024 yılında istismara uğrayan çocuk sayısı 279 bin 620
Sesimiz çıkıyor mu?
Duyarlı olmak bizim kenarımızdan köşemizden geçmiyor maalesef. Duyarlı olduğumuz kadar DUYAN-GÖREN- HAREKETE GEÇEN olsak keşke!
Ve sonuna kadar mücadele eden.
Yumuşak cümleler sarf edecek kadar duyarlı değilim bugün. Çünkü hepimiz suçluyuz bugün. Bugün 15 yaşındaki bir çocuk iş yerinde makatından aldığı tazyikli su ile feci şekilde ölmüşse bizim rahat oturamamamız lazım ne yazık ki…..
Ve Sevgili Derin Erdoğan’ın yazısı…..Suratıma tokat gibi çarpan yazısında büyümeden insanların içine girip insanları gören 8 yaşında bir kız çocuğunun yaşadığı büyük hayal kırıklığı var aslında . Bize duyardan çok uzak duyarsızlığın girdabında olduğumuzu söylüyor. Diyor ki:
“ Her çocuk iyi bir ailede yaşamalı, Özgür olmalı, tek başına kalmamalı, onun iyi bir insan olmasına izin verilmeli.”
İyi bir insan olmasına izin vermediğimiz çocuklar keşke bir gün dünyayı elimizden alıp ölümsüz ağaçlar dikse…
Çocuklar bizim sorumluluğumuz değil mecburiyetimizdir…….