BERLİN – 9 Kasım 1938 gecesi Almanya’da gökyüzü alevlerle aydınlandı. Nazi iktidarının yönlendirmesiyle, Yahudilere ait evler, dükkanlar ve sinagoglar birbiri ardına ateşe verildi. O gece boyunca kentlerin sokakları, kırılan camların parıltısıyla doldu. Tarih, bu geceyi “Kristallnacht” — “Kristal Gece” olarak kaydetti. Ancak bu masum görünen isim, aslında Holokost’un ilk büyük provası ve insanlığın suskunluğunun başlangıcıydı.

Nefretin yasalarla meşrulaştırılması

Hitler’in 1933’te iktidara gelişiyle birlikte, Almanya’da Yahudilere karşı sistematik bir ayrımcılık politikası başlatıldı. Nazi propagandası, Birinci Dünya Savaşı yenilgisinin ve ekonomik krizin sorumlusu olarak “Yahudi halkını” hedef gösterdi.

Nisan 1933’te Yahudi işletmelerine boykot çağrısı yapıldı; aynı yıl çıkarılan yasalarla Yahudiler devlet hizmetlerinden çıkarıldı. Ardından gelen yıllarda “Alman kanı ve onurunu korumak” gerekçesiyle Nürnberg Yasaları ilan edildi. Bu yasalar, Yahudileri yalnızca dini kimlikleriyle değil, soylarıyla tanımlayarak toplumdan tamamen dışlamayı amaçlıyordu.

1938 yılına gelindiğinde, artık “Yahudiler giremez” levhaları ülkenin her yerindeydi. Yahudiler, işlerini, mülklerini, yurttaşlık haklarını birer birer kaybetmişti. Ağustos ayında yürürlüğe giren bir yasa ile tüm Yahudilerin kimliklerine “J” harfi damgalandı; 1 Ocak 1939 itibariyle bu kimliği taşımak zorunlu hale getirildi.

Bir bahanenin peşine gizlenen plan

Kasım 1938’de Paris’te 17 yaşındaki Yahudi genç Herschel Grynszpan, ailesinin Naziler tarafından Polonya sınırında aç ve evsiz bırakılmasına tepki olarak Alman Konsolos Yardımcısı Ernst vom Rath’ı vurdu.

Bu olay, Nazi propagandası için beklenen bahaneydi.

Nobel ödüllü ekonomist uyardı: Gelir eşitsizliği, iklim krizi kadar tehlikeli
Nobel ödüllü ekonomist uyardı: Gelir eşitsizliği, iklim krizi kadar tehlikeli
İçeriği Görüntüle

Joseph Goebbels, 9 Kasım akşamı Münih’te yaptığı kışkırtıcı konuşmada, olayı “Yahudi komplosu” olarak tanımladı ve “Alman halkının öfkesini” serbest bırakma çağrısı yaptı. Ardından Nazi milislerine, polis güçlerine ve SS birliklerine açık emir verildi:

“Yahudilere ait olan her şey yıkılacak, yakılacak, temizlenecek.”

Kırılan camlar, yanan hayatlar

O gece ve onu izleyen iki gün boyunca Almanya, Avusturya ve Sudetenland genelinde binlerce sinagog, ev ve işyeri saldırıya uğradı. SS birlikleri, Fırtına Birlikleri (SA) ve Hitler Gençliği grupları organize şekilde sokaklara döküldü. Polis ve itfaiye olayları yalnızca izledi.

Resmî rakamlara göre 91 Yahudi öldürüldü, ama gerçek sayı çok daha fazlaydı.

Yaklaşık 30 bin kişi tutuklanarak toplama kamplarına gönderildi.

7.500’ün üzerinde işyeri yağmalandı, 267 sinagog tamamen yakıldı.

Cam kırıklarıyla kaplanan kaldırımlar, bu yüzden “Kristal Gece” adını aldı.

Suçun bedelini mağdurlar ödedi

Nazi iktidarı, yaşanan yıkımın sorumluluğunu bile Yahudilere yükledi. Olaylardan sonra Yahudi cemaatine 1 milyar Reichsmark (yaklaşık 400 milyon dolar) para cezası kesildi.

Sigorta şirketlerinin zarar ödemeleri devlet tarafından el konularak rejimin kasasına aktarıldı.

Yahudilere ait işyerleri “Ari” Almanlara devredildi, eğitim kurumlarından ve kamusal yaşamdan tamamen dışlandılar.

Goebbels, bu pogromdan sonra “Almanya Yahudilerden temizlenmiştir” diyerek zafer açıklaması yaptı. Oysa bu “temizlik”, Avrupa tarihinin en büyük soykırımının önsözüydü.

Holokost’un habercisi

Kristal Gece, sadece bir şiddet dalgası değil, Holokost’un başlangıç işaretiydi.

Bu olaydan sonra Almanya’daki Yahudilerin yaşama alanı neredeyse kalmadı. 1941’e gelindiğinde, “Nihai Çözüm” (Endlösung) adını verdikleri toplu imha politikası başlatıldı. Milyonlarca Yahudi, toplama kamplarında sistematik biçimde yok edildi.

Tarihçiler, Kristal Gece’yi “soykırımın psikolojik eşiği” olarak tanımlar: Devlet eliyle organize edilen şiddetin artık toplumdan gizlenmediği, tam tersine meşrulaştırıldığı bir dönüm noktası.

Sessizliğin yankısı

Bugün, Kristal Gece’nin 87. yılında, kırılan camların sesi hâlâ insanlığın kulaklarında çınlıyor.

O gece yaşananlar, yalnızca Almanya’nın değil, bütün dünyanın vicdanında derin bir iz bıraktı.

Birçok tarihçi, o dönemde diğer ülkelerin sessiz kalmasını, “yirminci yüzyılın en büyük ahlaki çöküşü” olarak nitelendiriyor.

Holokost’un başlamasından yıllar önce, 9 Kasım 1938 gecesi sokaklarda yankılanan o ses, aslında bir uyarıydı:

İnsanlık, sessiz kaldığında kötülük örgütlenir.

Kaynak: İlke