Dışişleri Bakanlığı Fransa'nın Avrupa ve Dışişleri Bakanlığının Türkiye'de CHP'li belediyeler ve belediye başkanlarına yönelik olarak süre giden tutuklama ve görevden uzaklaştırma kararlarını eleştiren bildirisine bir yazılı açıklamayla tepki gösterdi.
"Fransa Avrupa ve Dışişleri Bakanlığı tarafından [...] yapılan ve ülkemizde devam eden yargı süreçlerine müdahale niteliği taşıyan açıklamayı kesin bir dille reddediyoruz" denilen açıklamada Türkiye'nin "tüm vatandaşları için adil ve tarafsız yargı süreçlerini güvence altına al[dığı]" ve yapılanların "bağımsız yargı organları tarafından yürütül[düğü] iddia edildi.
Dışişleri açıklamasında Marine Le Pen'in Fransa’da Avrupa Birliği fonlarını dolandırmaktan giydiği hükme göndermede bulunarak "ana muhalefet liderinin yargı kararıyla hapis cezasına çarptırılarak seçimlere katılmasının yasaklandığı ve bazı belediye başkanlarına yönelik davaların sürdüğü"nü vurguladı ve Fransa'yı "çifte standart" uygulamakla suçladı.
Dışişleri Bakanlığı Fransa’ya tavsiyede bulunmayı da ihmal etmedi: "İç hukukumuza ve yargı bağımsızlığına saygı göster[in], diğer ülkelere yönelik siyasi içerikli açıklamalardan kaçın[ın] ve kendi iç meselelerin[ize odaklanın]."
Ne olmuştu?
Fransa Avrupa ve Dışişleri Bakanlığı, 7 Temmuz'da Türkiye'de süre giden muhalefet belediye başkanları ve seçilmiş kişilere yönelik tutuklama ve gözaltılarla ilgili bir açıklama yayınlamıştı.
Bu açıklamasında Fransa Avrupa ve Dışişleri Bakanlığı, Adana, Antalya ve Adıyaman gibi kentlerde CHP’li belediye başkanlarının 5 Temmuz’da tutuklanmasını "derin kaygı" ile karşıladığını ifade etmişti. Açıklamada şöyle deniyordu:
“Fransa, aralarında Adana, Antalya ve Adıyaman belediye başkanlarının da bulunduğu muhalefete mensup bazı seçilmiş yetkililerin 5 Temmuz'da tutuklanmasının ardından derin kaygısını dile getiriyor. Bu gelişmeler, İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun üç ayı aşkın bir süre önce, 23 Mart'ta ve İzmir'de belediye yetkililerinin 1 Temmuz'daki tutuklanmalarını izledi.
"Muhalefet partilerininin seçilmiş yerel yetkilileri ve milletvekillerinin haklarına saygı, adil yargılanma hakkı, protesto hakkı ve ifade özgürlüğü, demokrasinin ve hukukun üstünlüğünün temel taşlarıdır.”
Fransa'nın Türkiye'nin "içişlerine karıştığı" doğru mu?
Birleşmiş Milletler (BM) çerçevesinde "müdahale ilkesi" ya da "içişlerine karışmama ilkesi", devlet egemenliği, uluslararası hukuk ve insan hakları arasındaki dengeyi düzenleyen temel normlardan biri. Bu ilkeye dair en önemli çerçeve, BM Şartı’nın 2(7). maddesi ile tanımlanıyor.
BM Şartı Madde 2(7): İçişlerine karışmama ilkesi
“Bu Antlaşma hiçbir şekilde, esasen bir devletin ulusal yetkisi içinde bulunan işlere Birleşmiş Milletler’in müdahalesine yetki vermez…”
Bu ilke, devletlerin egemen eşitliği temelinde, diğer devletlerin ya da BM organlarının bir ülkenin iç işleri sayılan konulara zorlayıcı biçimde müdahale edemeyeceğini belirtiyor.
Ancak, bu ilke, yalnızca “zorlayıcı müdahale”yi kapsıyor (örneğin askeri müdahale, ekonomik yaptırımlar vb.). Diplomatik çağrılar, eleştiriler, uyarılar ya da insan hakları ihlallerine dikkat çekmek, bu ilkeye aykırı kabul edilmez, bu edimler “karışma” değil, “izleme ve bildirme” kapsamında değerlendirilir.
Egemenlik - insan hakları gerilimi
Geleneksel anlayışa göre devlet egemenliği kutsal olup, içişlerine karışmak uluslararası hukuka aykırı sayılırdı. Ancak 1945'te II. Dünya Savaşı'nın bitmesi ve BM'nin kurulması sonrasında üye devletlerin insan hakları ihlallerine dair evrensel yükümlülükleri bulunduğu ilkesi uluslararası ilişkilerin temel taşları olarak kabul edildi.
AİHS, BM İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, Cenevre Sözleşmeleri gibi belgelerle birlikte, insan hakları “iç mesele” olmaktan çıktı. Dolayısıyla bir devlete insan hakları konusunda yapılan çağrılar, sözleşmelere dayalı oldukça, içişlerine karışma sayılmıyor. Ancak çağrı, zorlayıcı yaptırımlarla desteklenirse veya hukuki temelden yoksunsa, “içişlerine müdahale” tartışmasına açık hale geliyor.
BM Şartı, AB aday üyeliği bağlamında Kopenhag kriterleri ve Türkiye Anayasasının 90. Maddesi, BM üyesi ve AB üyesi ülkelerin tümüne ve bu ülkeler karşısında Türkiye'ye insan hakları durumuna ilişkin olarak karşılıklı bağlayıcılığı olan sözleşmelerden doğan bir hak olarak, uyarı, eleştiri ve değerlendirme hakkı veriyor.
Fransa'nın açıklamasını doğru bulup bulmamak egemen bir devlet olarak Türkiye'nin hakkı olsa da, görüş beyanından ileri gitmeyen bir açıklama uluslararası hukuk kapsamında "içişlerine müdahale" olarak nitelenemez. Öte yandan Dışişleri Bakanlığının eleştirdiği açıklama bütün kamuoyu yoklamalarının gösterdiği gibi yurttaşların yüzde 60'ından fazlasınca benimsenen görüşleri tekrarlıyor.
Paris'in, son açıklaması Türkiye'nin içişlerine karışmaktan çok iç kamuoyunun hissiyatını Ankara'dan daha iyi algıladığını yansıtan bir belge olarak değerlendirilmeyi hak ediyor.