Kendinizi ait hissedemediğiniz mekanlar ve zamanlar olmuştur. Aidiyet duygusu önemli bir duygu...Toplumuna, memleketine, ülkesine ait olamama hissi... Hep bir gitme istediği. Tıpkı Can Yücel’in şiirindeki gibi:

‘’Bugünlerde herkes gitmek istiyor.

Küçük bir sahil kasabasına,

Bir başka ülkeye, dağlara, uzaklara…

Hayatından memnun olan yok...’’

Bazen yapmacıklıkla dolu saçma ortamlarda benim burda ne işim var dediğimiz, kim ne almış ne yapmışı öylesine dinlerken normal davranmayı bırakıp tek söz etmeden kalkıp gidesimiz geldiği ortamlar. Müge Anlıyı bilmediğimiz, modayı takip etmediğimiz, Survivor izleyemediğimiz için yabancı kaldığımız ortamlar, top tweetleri anlamakta bile güçlük çektiğimiz zamanlar. Sanki  yabancı bir ülkedesin, orada konuşulan dili bilmiyor, anlamıyorsun. Ama işte tam da üstadın dediği gibi bir yanımız kalk git diyor diğer yanımız otur diyor ve çok nadir kalk git diyen yanımız kazanıyor. Bir yaşama telaşı, bir güvende olma duygusu ile oturup bir ömrü ait olmadığımız  bir dünyada, ait olmadığımız bir zamanda yaşama riskini göze alarak geçiriyoruz. Aslında teraziye koyduğumuzda kalmak daha büyük cesaret. Ne ileri ne geri gidebiliyor insan. Sahneyi terk etmek istiyor. O da olmuyor sahnenin büyüsü terk edilmiyor.     Cesaret neydi? Kimler daha cesur? Kime göre ve neye göre cesur? Cesur insanları cesur yapan umut ve inançmış. Tecrübe ile sabit. Umut tükenip inancın da bitince elde var sessizlik. Elimizde pankartlarla sokağa döküldüysek umutluyuz diyeydi. Kendimizi anlatmaya çalıştıysak, çabaladıysak hepsi inancımızı yitirmemizdendi. Çalıştıysak, yorulmak bilmeden inandığımız içindi. Umut hep var diyemiyorum bugün. Umutlar, inançlar tükenirmiş. İnsan ağzından tek bir kelime bile etmeye değmeyeceğini kabullenip susarmış...Gündem, olanlar, tacizler, tecavüzler, hayvan katilleri, insan hayatını hiçe sayan insan müsveddeleri...Gerçekten bu dünya gerçek mi dedirtmiyor mu? Tabi ki umutsuz olmak bize yakışmaz ama bu kadar kötülüğü kaldıramayan yüreklerdenim ben. Vicdanı hayatta başrol oynayan insanlardandım. Ondan bugün böyle buruk, umutsuz, kırgınım biraz. 

           Hiçbir yere ait hissedemeyenler, kök salamayanlar, yarım kalmışlar, boğazında bir düğüm olanlar susarak konuşur.  Bu gece meteor yağmuru var. Uzun süre beklemem gerekti ama değdi. Susarak kendimle konuştum kayan yıldızların verdiği çocuksu mutlulukla. Çok iyi geldi. Bu sessizliğe, bu gökyüzüne, bu evrene, çalan şarkıya, bu balkona, bu ana ait hissettim. Bir yandan Hüsnü Arkan dinliyorum. Kırık Hava albümünü, oradaki Cem Adrian ile de seslendirdiği ‘Gönül Yarası’ şarkısını öyle çok dinledim ki.. Yine aynı albümdeki ‘ Kırık Hava’ ‘Öyle Bir Rüya’ ve ‘Makes Hanım’ da çok keyif alarak dinlediğim şarkılardı. Sonrasında tek tek şarkılar yayınlamaya başladı digital platformlarda. Eskiden kasete hemen ulaşamazdık, ama alınca da döndüre döndüre dinlerdik. Bir şarkıya takıldıysak hemen başa sarardık tekrar tekrar dinlerdik. ‘Kırık Hava’ albümünü kaset olarak dinlesem kesin Gönül Yarasını başa almaktan bozardım. Eskiyi her konuda seven ben şarkılara hemen ulaşma bakımından teknolojiyi de seviyorum Hüsnü Arkan’ın tek tek yayınladığı şarkıları takip etmeyi de.  Zuhal Olcay ile ‘Eyvallah’ düetinin ardından öyle bir parça geldi ki 17 Temmuz’da. Üst üste üç kez dinleyip dedim ki tam bir Hüsnü arkan şarkısı. Söz ve müzik Mahmut Çınar’a aitmiş.  Adı ‘BOŞLUK’ şarkının. Mutlaka dinleyin. Beni aldı götürdü. Aslında bir ‘Gönül Yarası’ olamadı bende ama bam telime dokundu.Sözler harika. Diyor ki ‘İnsan insanın boşluğudur.’  Sözü duyar duymaz evet dedim nasıl da doğru cuk oturan bir cümle. İçimizdeki boşlukları dolduran adamları, kadınları arıyoruz hep farkında bile olmadan.Bazen bizim suskun yanımızı tamamlayan konuşkan bir adam buluyoruz, bazen içimizdeki çocuğa şefkat gösterecek anaç bir kadın arıyoruz, bazen çocuğumuz gibi sarıp sarmalayıp annelik yapacağımız biraz çocuk bir adam, bazen birlikte saçmalayacağımız içip sarhoş olup dağıtabileceğimiz bir arkadaş arıyoruz, bazen sabrı ile bize dost olup göz yaşlarımıza merhem olacak iyi bir dinleyici bir dost arıyoruz. Bunu yaparken içimizdeki boşlukları bilsek belki akıllıca da olur seçimler ama ne kendimizi biliyoruz ne istediğimizi bir bakıyoruz boşluklarımızı dolduramayan adamlar ve kadınlarla eksik hayatlar yaşıyoruz. Sonra kadehi yudumlarken fonda Hüsnü Arkan ‘Eksik Bir Şey Mi Var?’ diyor biz rakı ile o eksiklikleri, o boşlukları doldurmaya yeltenirken...

           Herkese boşluklarını tamamlayan insanlarla karşılaşma, yaşama, mutlu olma umudu ile... Ait olabilme umudu ile...Ait olmaktan gurur duyduğumuz bir ülke ümidi ile…