Hayatın bize öğrettiği en ağır derslerden biridir ayrılıklar. Hele sevdiklerimiz söz konusuysa kelimeler boğazımıza düğümlenir.
Tuncer Abi, son yazısına “Bu bir veda değil” başlığını atmıştı. Ayşe ablamızın hastalığı süresince destek olanlara teşekkür amacıyla yazdığı o başlık günlerdir zihnimde yankılanıyor. İnsan sevdiğiyle vedalaşamıyor sanki; bir türlü olmuyor. Belki de vedalaşmaya hiç zorlamamalıyız kendimizi. Ben inanıyorum ki ölüm bir yok oluş değildir. İyiler bizden gitmiyor; öğrettikleri, hayata kattıkları ve bize bıraktıklarıyla hep yanımızda kalıyorlar.
Ayşe abla da öyle… Dost sohbetlerindeki muhabbeti, kahkahaları, hüzünlü anları ve bana “Kardeşim” deyişi hâlâ kulaklarımda. Benim ona söylediğim “Ablam” sözcüğü de kalbimde yankılanıyor.
Bir sabah rüyamda gördüm onu; kol kola yürüyorduk, büyük camlı bir eve bakıyorduk. “Meydanda olsun, içim sıkılıyor,” demişti. O sabah, nefes darlığının başladığını öğrendim. İçimde bir his belirmişti ama kabullenemedim; tıpkı yokluğunu kabullenemediğim gibi. Ve sıkıntılı bir günün akşamında haber geldi. O günden beri bir veda yazısı yazamadım, sevgili ablacığım.
İşte bu yüzden, Tuncer Abi’nin o cümlesine takılı kaldım: “Bu bir veda değil.” Gerçekten değil. Çünkü sohbetlerimizden hiç gitmeyeceksin; seni daima sevgiyle anacağız.
Ne diyordu şair:
“Gitmekle gidilmiyor ki,
gitmekle gitmiş olamazsın;
gönlün kalır,
aklın kalır,
anıların kalır...”
Hepsi bizde kaldı ve daima bizimlesin Ayşe abla…