Truva efsanesi malum: Yunanlılar on yıl boyunca surları aşamaz. Sonunda dev bir tahta at yapar, içine askerlerini gizlerler. Truvalılar bunu tanrılara adanmış bir armağan sanıp kente sokar. Gece olunca askerler dışarı çıkar, kapılar açılır ve şehir düşer. Yıkımı getiren şey at değil, onu kutsal sandıkları için içeri buyur edenlerin yanılgısıdır.

Siyaset sahnesinde de Truva Atı benzetmesi sıkça kullanılmıştır. 2011 yılında MHP lideri Devlet Bahçeli, AK Parti’yi doğrudan “küresel hesaplar çerçevesinde yetiştirilmiş bir Truva Atı” olarak tanımlamıştı. Bu örnek, iktidarın bazen görünürde dost, ama aslında içeriden işleyen bir strateji ile hareket ettiğini gösteriyor. CHP de kayyumlar ,tutuklamalar karşısında sesini yükseltiyor ama etkili bir eylem ortaya koyamadığında, aynı tuzağa düşme riski taşıyor.

Kayyumlar yalnızca belediyeleri, partiyi ve il örgütlerini değil aslında doğrudan halkın iradesini hedef alıyor. CHP sesini yükseltiyor, evet; ama o ses, bir yankıdan öteye geçmiyor. Geçemediği gibi kendi içindeki Truva atları da partiye yara üstüne yara aldırıyor. Mikrofonlar ve kürsüler, Truva’nın içine saklanmış askerler gibi, kentin surlarını aşacak güce sahip değil.

Seçmen artık çok net söylüyor: “Yeter! Laf değil, icraat!” CHP, söylemini gerçek bir eyleme dönüştürmediği sürece, her kayyum haberi sonrası oluşan yılgınlık büyüyor. Gürültü var ama sonuç yok; bu da iktidarın işine geliyor.

Unutmayalım: Truva’yı yıkan at değil, yanılgıydı. CHP’nin Truva Atı da mikrofonlar ve nutuklar. Halk gerçek mücadeleyi görmek istiyor; lafın bittiği yerde, eylemsizlik yıkımı getirir.