GÜNDEM

Yeni ittifaktan yeni devlete mi?

Yaşar Aydın'ın Birgün'deki yazısı: İktidar, Ortadoğu’daki Türk, Kürt, Arap ittifakına içeride AKP, MHP ve DEM’in eşlik etmesini istiyor.

PKK, 40 yılı aşkın süredir sürdürdüğü silahlı mücadeleyi sembolik bir törenle tüm dünyaya duyurarak bıraktığını ilan etti. Ardından Erdoğan’ın “müjdesi” geldi. Ancak bu müjde ne Kürt sorununun çözümüne ne de ülkede atılması gereken demokratik adımlara dairdi. Görüntüler ajanslara servis edilir edilmez Erdoğan ve Bahçeli, silah bırakma sürecinden ne murat ettiklerini açıkça ifade ettiler.

Erdoğan, Ortadoğu’da Türk, Kürt ve Arap ittifakı döneminin başladığını duyurduğu konuşmasında, ülkede de bu sürecin AKP, MHP ve DEM’in birlikte yürüteceği bir ittifakla sürdürüleceğini ilan etti. Bugünden geriye doğru bakıldığında, geçen 15 ayda sürecin ABD eliyle nasıl inşa edildiği net biçimde görülüyor. Bahçeli, Öcalan ve Erdoğan bu sürecin görünen yüzleri olsa da, arka planda daha güçlü bir figürün varlığını iktidar bile saklamıyor. Cumhur İttifakı sözcülerinin her fırsatta Trump’a övgüler dizmesi ve aralarındaki uyumu vurgulamaları boşuna değil.

İSTİKAMET DEĞİŞİYOR

ABD’li yöneticiler yaklaşık 30 yıldır benzer ifadelerle Türkiye’ye yeni bir yön vermeye çalışıyorlar. Bu yön, Cumhuriyet’i kuranların hedeflediği Batı medeniyetinin tam zıttında yer alıyor. Yüzünü Ortadoğu’ya çeviren, geleceğini orada kuran bir Türkiye arzuları var. Elbette ABD ve İsrail çıkarlarının korunması gerektiğini söylemeye bile gerek yok.

Ecevit hükümetinin devrilip AKP’nin iktidara getirilmesiyle sürecin nasıl hızlandığına hepimiz tanık olduk. 1 Mart tezkeresinden BOP’a kadar, bu projeye en büyük iştahla yaklaşanlar siyasal İslamcılar oldu.

Irak, Libya ve Suriye gibi engeller Ankara’nın da yardımıyla ortadan kaldırılınca, ABD-İsrail projesinin önünde hiçbir engel kalmadı. Erdoğan-Bahçeli liderliğinde devam eden Saray rejiminin bu projeye çoktan dahil olduğunu artık açıkça görebiliyoruz. Buradaki eksik halka olan Kürtler, Öcalan üzerinden sürece dâhil edilecekti. Nitekim öyle de oldu.

Görünen o ki Erdoğan ve Bahçeli, tüm güçleriyle ülkenin rotasını Ortadoğu’ya çevirmeye çalışacaklar. Bu yönelim, tek adam rejiminin stratejik hattını oluşturmuş durumda. Erdoğan, Dışişleri Bakanı Fidan ya da MİT Başkanı Kalın’ın Ortadoğu dışında neredeyse hiçbir konuda konuşmaması, yalnızca bölgenin sıcak olmasıyla açıklanamaz.

Gazze ve İran gibi konularda, müttefiklerle yol kazası yaşamamak için önceki dönemlere kıyasla daha ihtiyatlı davrandıkları gözleniyor. Suriye’deki gelişmelere bile dahil olurken, son derece temkinli hareket edip ABD Büyükelçisi Barrack’tan yardım alıyorlar.

DEVLET NE OLACAK?

Erdoğan ve Bahçeli, ayaklarını ABD’nin çizdiği Ortadoğu siyasetine basarak Türkiye’yi yönetebilecek bir güce ulaşacaklarını düşünüyorlar. Bu doğrultuda çeşitli adımlar atılıyor. Ancak bu durum, sadece seçim öncesi güç toplama arayışıyla açıklanamayacak kadar derin. Çünkü normal bir seçimde Cumhur İttifakı’nın sandıktan çıkma ihtimali artık oldukça zayıf. Bu nedenle, seçimin ötesine geçen, yeni bir Türkiye inşasını içeren bir yolculuk planlanıyor. Etnisitenin ve ümmet anlayışının ağır bastığı yeni bir rejimle ayakta kalabileceklerini düşünüyor ve ülkeyi bu şekilde dizayn etmek istiyorlar. Seçimle sınırlı olmayan bir ittifaka bu yüzden ihtiyaç duyuyorlar. Yüzü Ortadoğu’ya dönük, tüm kurum ve politikaların bu yeni döneme göre yeniden kurgulandığı bir devlet aygıtına ihtiyaçları var. Adını koyalım: 1923’te kurulan eski devletin yerine, kendilerine ait yeni bir devlet. İşte tam da burada küçük bir sorun var: Halk istemiyor.

BAŞARI ŞANSI VAR MI?

Ülkeyi 23 yıldır yöneten AKP iktidarı, tarihinin en zayıf dönemini yaşıyor. Eğitim ve sağlık alanlarındaki sorunlar bir yana, ülkenin yönelimine dair itirazlar yüzde 80’lere ulaşmış durumda. Düşünün; iktidarın en büyük projelerinden biri olan İmam Hatip Liseleri’nin kontenjanları her geçen yıl daha da boş kalıyor. İslamcılık güç kaybediyor. Gençler arasında laiklik hassasiyeti tavan yapmış durumda. Eğitimli kesim Batı’ya göç etmek için yollar arıyor. Ve tüm bu koşullarda, iktidar Türk, Kürt ve Arap ittifakıyla Türkiye’yi Ortadoğu eksenine sokmak istiyor. Meclis’te ya da siyasetin tepesinde ne “pişirilirse pişirilsin”, bu yemeği Türkü, Kürdü, Alevisi, Sünnisi ile Türkiye halklarının yemesi mümkün görünmüyor. Tek adam rejimi bu gerçeği görüyor ve bu nedenle tüm gücüyle bastırıyor. Zorla hizaya getirmeye çalışıyor. Bu yüzden aylardır süren gözaltılar, tutuklamalar, cezalar ve yasaklar yalnızca iktidarda kalmak için değil; aynı zamanda karşısında duran tüm örgütlü güçleri saf dışı bırakma girişimidir. İktidar, örgütlü kesimleri etkisiz hale getirdiğinde geniş halk kesimlerinin itiraz edemeyeceğini düşünüyor. Ne büyük yanılgı. İçinde yaşadığımız rejime itiraz eden geniş toplumsal kesimlerin, daha gerici ve otoriter bir rejime razı geleceğini sanmak, ancak Türkiye’yi Saray’ın odasından izlemekle mümkün olur. Sadece muhalif kesimlerin değil, AKP’li ya da DEM’li seçmenlerin de çok farklı kesimlerinden gelen tepkiler sert olacaktır. Nitekim Erdoğan’ın ağzından çıkan niyet beyanı, hem DEM’li Pervin Buldan hem de AKP’li Ömer Çelik tarafından düzeltildi. Her şeye rağmen Erdoğan, hedefini ve nasıl bir Türkiye hayal ettiğini ortaya koydu. Şimdi sıra bu hayalin karşısında biriken, neredeyse ülkenin yüzde 70’ine ulaşan çoğunlukta. Onlar nasıl bir ülkede yaşamak istiyor ve bunu hangi yolla gerçekleştirmeyi planlıyorlar? Meselenin düğümü bu soruya verilen yanıtla çözülecek.