Sosyalistler seçim ağırlıklı “ittifak” politikalarını tartışırken HDP ile ilişkiler önemli bir başlık olarak ön plana çıkıyor.

Seçim odaklı olsun olmasın, bu başlıktaki her tartışmanın geri planında yer alması gereken ve bizce kesinlik taşıyan gerçekleri bir kez daha sıralayalım:

-Türkiye’de sosyalist hareketin sadece günümüzde değil yarın güçlendiğinde de Kürt özgürlük hareketini (KÖH) özel bir gündem olmaktan çıkaracak ve KÖH’ün siyasal örgütlenmesini “gereksiz” kılacak bir kapsayıcılığa ulaşması mümkün değildir.

-KÖH’ün ve onun siyasal örgütlenmesinin kendi başına sosyalizmi temsil etmesi, böylelikle bu kez sosyalistlerin ayrıca örgütlenmesini “gereksiz” kılacak bir kapsayıcılık kazanması da mümkün değildir.

-Adı ister ileri demokrasi, ister demokratik cumhuriyet, ister sosyalizm konsun, Türkiye’nin ileriye doğru ciddi bir sıçrama yapması Kürt halkının ve onun siyasal temsilcisinin katılımı olmadan mümkün değildir.

Bunlar bizce tartışma götürmeyen gerçeklerdir. Yukarıdakilerden birincisinin ve üçüncüsünün sosyalizm adına reddi ancak iki anlama gelebilir: “Devrim” diye ya tepeden bir darbe düşünülmektedir ya da “Kürtler nereye isterlerse gitsinler, biz de işimize bakalım” anlayışı hakimdir. İkincisinin reddi ise “Biz ne diyor neyi istiyorsak sosyalizm de odur, başka bir sosyalizm olamaz” keyfiliğinden başka bir anlama gelmez. 

Bunların dışında makul bir açıklama olursa da dinlemeye hazırız.

***

Yukarıda sıralananlar, biri sosyalizm diğeri KÖH olmak üzere iki siyaset arasında ilişkilenmeyi zorunlu kılmaktadır. Bu ilişki, seçimler de dahil, ancak onunla sınırlı kalmamak üzere “ittifak”, “ortaklık”, “yakınlaşma”, “dayanışma” gibi kavramlarla tanımlanan biçimler alabilir.  

Bizce bu biçimler, gerekliliğin ve zorunluluğun ötesinde “olabilirlik” de taşımaktadır.  Kuşkusuz, bu “olabilirliğin” önünü tıkayan kimi sorunlardan söz edebiliriz. Ancak, hemen belirtmek gerekirse, bu sorunlar arasında karşılıklı önyargılardan kaynaklananlar, yani “sübjektif” özellik taşıyanlar daha ön plandadır ve önce bunların aşılması gerekmektedir.

Uzatmadan örnekleyecek olursak “bölücülük”, “emperyalizmin maşalığı” “terörizm”, “kuyrukçuluk”, “marjinallik”, “asalaklık”, “milletvekilliği hesabı”, “milliyetçilik”, “resmi ideolojiden kopamama”, vb. klişelerin taraflarca artık tamamen terk edilmesi gerekir. Turnusol kağıdı şu olmalıdır: HDP ile ittifak yapılmasını isteyen sosyalistlerin, sosyalizm adına söylenmesi gerektiği halde bu yönelim nedeniyle söylemedikleri, söyleyemedikleri ne vardır? Öbür  taraftan bakılırsa, sosyalistlerle yakınlaşma isteyen HDP’liler, bu yakınlaşma adına “ulusal sorun” bağlamındaki hangi hassasiyetlerini askıya almaktadır?

Verilebilecek yanıtlar açısından bu iki soru da boşlukta kalıyor, herhangi bir karşılık bulamıyorsa, ortada üzerinde birlikte yürünecek bir zemin var demektir.

***

Sürmekte olan tartışmalarda dikkat çeken bir nokta, iki tarafın çeperlerindeki “amigoların” sekterlik, ortalığı kızıştırma ve tahrikçilik gibi göstergeler açısından kendi taraflarındaki yönetici kadrolarda görülmeyen, yer yer lümpenleşen bir bıçkınlık sergilemesidir. Benzetmeyi mazur görün: Sanki sahada bir futbol maçı oynanmaktadır ve iki futbolcu arasındaki bir gerilim yatışabilecekten bunu istemeyip oyuncuları “vur, kır!” naralarıyla tahrik eden seyirciler vardır…

“Yoktur” demeyin.

HDP ile ittifaka yanaşmayan sosyalistler olduğunu biliyoruz; bu tutum siyaseten pek çok açıdan eleştirilebilecekken kestirmeden “sosyal faşist” suçlamaları, hatta böylelerine adres olarak MHP’nin gösterilmesi tam tamına seyirci lümpenliğidir.  Bu arada HDP ile ittifaktan yana olan sosyalistlerin milletvekilliği hesabı yapan ve/ya da liberal restorasyonun bilmem neresine eklemlenme peşindeki  muhteris kişiler olarak tavsifi de benzer bir lümpenliğin diğer taraftaki tezahürüdür. 

***

Bu amigo lümpenliklerinden kurtulunca her şeyin güllük gülistanlık olacağını iddia etmiyoruz.

Gündemde, özellikle emperyalizm ve laiklik başlıklarında tartışılacak çok daha ciddi meseleler olduğu bir gerçektir.

Gelgelelim, tartışma konusu, aynı siyasal örgüt çatısı altında bir araya gelinmesi değil son derece net tanımlanmış bir hasma karşı, gene net tanımlanmış bir hedef için ittifak yapılmasıdır.

Bu ayrımın, kervanın düzülebileceği zaman açısından belirli bir ana değil sürece işaret ettiği unutulmamalıdır.

(Bu yazı İleri Haber'de yayımlanmıştır)