Türkiye’yi bekleyen yakın gelecekte yeni Milliyetçi Cephelerin ve yaratacağı gerilimlerin, “normalleşmeye”, hele hele gerçek karşılığıyla “restorasyona” göre çok daha güçlü bir ihtimal olduğu kanısındayız.
Siyasetle ilgilenenler, ülkenin yakın geleceğine ilişkin şöyle ya da böyle bir kestirimde bulunmak zorundalar.
Türkiye’ye ve sola bakıldığında, bu kestirimler AKP’nin ve Erdoğan’ın gidici olduğu, yerine gelecek yeni iktidarın (ve başkanın) ülkede bir “normalleşme” sağlayacağı, Türkiye’yi siyasetin genel kabul gören kurallarıyla aktığı bir noktaya çekeceği yönünde.
İçerde ve dışarda pek çok siyasal öznenin gerçekten bunu istediğini, dahası halkın da böyle bir değişimi arzuladığını inkar etmek mümkün değil.
- bu genel kabule rağmen işlerin böyle gitmeyeceğini, Türkiye’nin yeni bir etaba geçse bile bu kez bu yeni etabın kendi gerilimleri ve ucu açık belirsizlikleriyle yaşayacağını düşününler de var.
İkinci kestirime dayanak olacak pek çok etmenden söz edilebilir. Ancak biz burada bunlardan sadece birine, somut ve basit bir senaryoya odaklanarak neler olabileceğine bakmaya çalışacağız.
***
Önümüzdeki seçimlerde Cumhurbaşkanlığı seçimi, belirli bir açıdan bakıldığında milletvekilliği seçimlerine göre daha önemli gibi görünmektedir.
Tekrar aday olacağını varsayarsak bu seçim, Erdoğan için bir tamam mı devam mı meselesi olacaktır. Kaybetmesi halinde, aynı zamanda partisinin genel başkanı olan Erdoğan’ın siyasal yaşamında bir de “ana muhalefet lideri” unvanını taşımak isteyeceğini pek sanmıyoruz. Karşımızda, zamanında bu unvanı taşımış eski siyasetçilerden çok farklı bir karakter olduğu açıktır.
Erdoğan seçimi kaybederse ve “ana muhalefet lideri” unvanını kendine yakıştıramazsa buradan AKP’ye neler olabileceğine ilişkin çok sayıda senaryo üretilebilir.
Ayrı bir konudur; ama böyle bir sürecin gerilimsiz gürültüsüz, kıyasıya “halife kavgaları” yaşanmadan, tarikatlardan sermaye çevrelerine kadar çeşitli odaklar işleri daha da karıştırmadan ve günümüz Türkiye’si düşünüldüğünde “kasetler patlatılmadan” yaşanması hiç mümkün görünmemektedir.
***
Diğer senaryoda ise Erdoğan’ın başkanlık seçimini kazandığını, ancak AKP ile MHP’nin meclis çoğunluğunu kaybettiğini düşünelim.
Diyelim, milletvekilliği seçimleri sonucunda partilerin oy oranlarıyla ilgili şöyle bir tablo ortaya çıktı: AKP (32), CHP (27), İyi Parti (16), HDP (12), MHP (7) ve diğerleri (6). 6’lı masadaki partilerin seçimlere nasıl gireceklerini bilmiyoruz, belirtilen farazi oy oranlarının meclis aritmetiğine nasıl yansıyacağına ilişkin bir “simülasyon” da yapmadık; ama diyelim ki bu dağılım bugünkü cumhur ittifakına meclis çoğunluğunu kaybettiriyor.
Bu durumda, başkanlık mevkiini koruyan Erdoğan’ın eline yeni fırsatlar geçecek, o da meclis aritmetiğiyle “oynama” ya da bu aritmetikten farklı “ittifaklar” çıkarma adına her tür yola başvuracaktır.
Erdoğan’ın başkan kaldığı ve AKP’nin de dağılmadığı varsayımından hareket edersek Türkiye’yi kimi yönleriyle 1970’lerin “Milliyetçi Cephelerinin” (MC) beklediğini söyleyebiliriz.
***
Bugüne kadar dışardan gelen “bozucu” tahrikleri etkisiz bırakmış görünen 6’lı masanın yarın bir koalisyonla iktidara gelmesi ve yukarıda da Erdoğan’ın olması durumunda neler yaşanabileceğine ilişkin senaryolar da geliştirilebilir.
Daha bugünden görünen şudur: CHP ne yaparsa yapsın, hangi yumuşamayı ve esnekliği gösterirse göstersin, bir iktidar durumunda bu 6’lı ittifakın pamuk ipliğine bağlı olacağı bizce açıktır. Bunda samimi olduklarını varsayarsak, bu ittifakın “parlamenter sisteme” geçiş ya da “güçlendirilmiş parlamenter sistem” hedefi dışında önemli pek çok konuda mutabakata varıp öyle yürümesi mümkün görünmemektedir.
CHP’nin kendi tabanından, seçmeninden ve soldan gelecek basınçla atmayı düşünebileceği her adım, “milli ve dini hassasiyetler” söz konusu olduğunda başta İP ve Saadet’in, ekonomik yapılanma ve dış politika konuları gündeme geldiğinde Deva ve Gelecek’in “oyunbozanlığıyla” karşılaşacaktır.
El hak, Erdoğan ve çevresindekiler de böyle bir durumdan yararlanabilecek ehliyettedir.
Örneğin Meral Akşener, bunca söylemlerine rağmen üzerinde kimi değişikliklere gidilmiş bir sistemde “Erdoğan Başkan, Akşener Başbakan” formülüne neden fit olmasın ki?
Gelişmeler tam bu yönde olmasa bile Türkiye’yi bekleyen yakın gelecekte yeni Milliyetçi Cephelerin ve yaratacağı gerilimlerin, “normalleşmeye”, hele hele gerçek karşılığıyla “restorasyona” göre çok daha güçlü bir ihtimal olduğu kanısındayız.