2026’ya girerken, Türkiye’nin ve dünyanın dört bir yanında kadına yönelik şiddetle mücadelede sözler kadar kılavuzlar da eskimiş gibi görünüyor. Her yıl kelimelerimiz çoğalsa da kadın düşmanlığının, kadına şiddetin giderek arttığını görmeli ve bu noktadan bakmaya başlamalıyız. Yeni sözler, yeni yollar, kadın mücadelesini yaşamın içine yerleştirmeliyiz. Cephelerimizi çoğaltıp güçlendirmeliyiz. Güvende hisseden, özgürce nefes alabilen her kadının hak ettiği toplum için hangi adımları attık? Atacağız? Atmalıyız? Sorularıyla başlayabiliriz.

Yasal çerçeveye baktığımızda eşitliğimiz için mevcut yasalar yeterli olmasa da bizi koruyan kanunlar iktidar eliyle tırpanlansa da uygulandığında bizi şiddetten koruyan kanunlarımız hala mevcut (6284, medeni kanun vb.) fakat yaşamın içine baktığımızda uçurumu görüyoruz. Her gün tacize, tecavüze, şiddete uğruyoruz. Her gün en az üç kadın erkekler tarafından öldürülüyor. Yasaların sadece varlığının bizi korumadığı bir dönemden geçiyoruz. Bizleri koruyan bu yasaların evde, işte, hastanede, okulda, yolda kısacası her yerde yeni yollarla var etmek. Kadına karşı cezasızlık politikalarına karşı yeni cephelerle politik bir hat çizmeliyiz.

Şiddetin tanımı, siber zorbalık, işyeri tacizi, mahalle baskısı gibi genişliyor.

Kadına yönelik şiddetin “aile içi” olarak tarif edilmesi riskini aşmak adına, müdahale ve önleyici mekanizmalar; erken uyarı sistemleri, mahalle dayanışma ve kurumsal sorumlulukla iç içe yürümeli. Barınma, psikolojik destek, adli yardım gibi hizmetlerin erişilebilirliği, savunmanın en kırılgan anlarında bile garantiye alınmalı.

Kadın hakları mücadelesinin 2025 profili

Sadece yasa değişiklikleri, yasal hakların talep edilmesi olarak nitelenemez. Ekonomiden siyasete, sağlıktan medya ya uzanan geniş bir alanı kapsıyor. Eşit işe eşit ücret ve çocuk bakımı hizmetlerinin yaygınlaşması, toplumsal cinsiyet eşitliğini günlük yaşama dönüştüren en somut adımlar olarak duruyor. Kadınların karar alma mekanizmalarına katılımı ise, sadece temsiliyet meselesi değil; hangi sorunun nasıl ele alınacağını belirleyen bir yöntem meselesi. Sağlık alanında üreme hakları ve cinsel sağlık konularında ortaya çıkan fikir çatışmaları, toplumu değil, toplumsal sözleşmeyi dönüştürmeye yönelik bir sınav niteliğinde.

2026’ya umudu yükselterek giriyoruz. Kadın hareketi, köprüler kurabilen, yeni cepheler açabilen, kendini yenileyip dönüştürebilen bir hareket. Kadın dayanışması ve sivil toplum ağları, kriz anlarında bile dayanışmayı büyütüyor; barınma ve psikolojik destek için bir araya gelen gönüllüler, yereldeki dayanışmayı güçlendiriyor. Gençlik, bu dayanışmanın en diri gücü. Mücadelemiz sayesinde sokaklar ve mahalleler, sadece güvenlik ihtiyacıyla değil, toplumsal katılımın ve insan onurunun savunusuyla şekilleniyor.

Mücadelemiz küresel bağlamdan bağımsız değil, Türkiye’nin dinamikleriyle iç içe. Göç, ekonomik dalgalanmalar ve yeni toplumsal oyuncular politika üretiminde göz ardı edilemez. Kadına karşı şiddetin önlenmesi için alınan önlemler sürdürülebilir olmalı; çünkü krizler, en kırılgan anlarda bile kadınların hayatını etkiliyor. Ayrıca sosyal yardım sistemlerinin kırılganlığı ile birleşince, güvende kalmanın eli kolu bağlı hale geliyor. Bu yüzden kanunların yanında, hizmet ağlarının entegrasyonuna; eğitim ve farkındalığa, mahalle ve yerel düzeyde katılıma dayanmalı.

2026 yol haritamız için yeni yollar

Acil müdahale ve güvenlik: Mağdur haklarını önceleyen, hızlı ve etkili adli ve güvenlik süreçleri. Hizmet ağlarının entegrasyonu: Barınma, psikolojik destek, hukuki yardım bir arada sunulan merkezler ve yerel teşkilatlar aracılığıyla ulaşılabilirlik. Eğitim ve medya farkındalığı: Okullarda cinsiyet eşitliği müfredatının güçlenmesi, dijital alanlarda sorumlu iletişim ve içerik yöntemi. Sivil katılım ve yerel güçler: Mahalle düzeyinde dayanışmayı güçlendiren, herkesin karar alma süreçlerine katılımını teşvik eden yapılar.

Umut günlük hayatımızda büyümeye devam ediyor. Kadınlara gösterdiğimiz tutumlarda, konuşmalarımızda ve destek ağlarında kendini gösteren somut adımlarda büyüyor. 2025’e baktığımızda, kadına yönelik şiddetle mücadelede “yeni ufuklar mı? Yoksa eski zincirler mi?” sorusunu yanıtını verirken, bize dayanışmanın ve kararlığın sesini yükseltmemizi hatırlatıyor.

Sokakta, evde, işyerinde, örgütte, okulda, kürsüde... emeğiyle sözüyle, cesaretiyle direnen kız kardeşlerimize sımsıkı sarılacağız. Haklarımızdan bir adım geri atmadan mücadeleyi büyüteceğiz. Eşitlik, adalet, özgürlük taleplerimizden vazgeçmeyeceğiz. Siz “aile yılı” dediniz. Biz “direniş yılı” diyeceğiz.