Arzu bir duygu; istek, isteme, dilek, eğilim, heves demek.

Bütün canlılarda olduğu gibi kadınlarda da var. Kadınlarda arzular. Bir topluma hükmetmek için önce arzuları yok etmelisin. Umudu, inadı kırmalısın. Arzusuz hissiz bir topluluk oluşturmalısın. Hutbeleriyle, eril zihniyetleriyle, torba yasalarıyla bize hükmetmek isteyenler de bunu biliyor. İstediğiniz kadar saldırın, insani duygularımızı bizden alamazsınız. Hesaba katmadığınız, kadınların umudu da inadı da arzuları da tükenmez.

Tahmin ettiğiniz gibi konumuz Diyanetin ard arda cuma hutbeleriyle kadınların haklarına yönelik saldırıları. Adalet bakanlığının torba yasa ile sinsice kardeşler arası kavgaya son yalanıyla pompaladığı kadınların tapulu mallarına göz dikişi ve Ceyda Yüksel’in failinin son davasında, “cinsel ilişkinin reddedilmesi sonucu kapıldığı öfke ve elem!” Göz önüne alınarak haksız tahrik indirimi uygulanışı.

Artık bu iktidarı tanıyoruz. Siyasal İslam hevesiyle, sinsiliklerle, hilelerle, oyunlarla, hutbelerle, torba yasalarıyla, korku rejimiyle karşı devrimi için adım adım yol alıyor. Şu ana kadar en büyük meziyetleri toplumsal kabulu oluşturduktan sonra adım atmalarıydı. Gidici olduklarının onlar da farkında olsa gerek, fazla vakit kalmadığını düşünerek saldırıları arttıyorlar ve görünen o ki daha da artacak.

Haftalardır kadınlara yönelik saldırıların bütünsel bir planın parçası olduğunu adım adım inceleyelim.

Diyanetten erken hamle

Diyanet, Anayasa ve kanunlara aykırı şekilde, kadın haklarına yönelik ard arda cuma hutbeleriyle kadınların haklarına saldırdı. Bundan önceki yazımda da belirttiğim gibi kadınların bedenleri ve kıyafetleri üzerinden, “edep” ve “haya” kavramlarını çarpıtarak açık giyinen kadınları hedef göstermiş. Kapalı kadınlara da bedenlerini belli etmeyen kıyafet seçimlerini salık vererek ayar çekmişti. Diyanet'in kadınların kılık kıyafetlerini hedef alan hutbesi sonrası kadınların tepkisi sürerken, 15 Ağustos'ta yine tüm camilerde miras haklarımıza yönelik bir hutbeyle “Yüce Rabbimizin koyduğu miras ölçüsünü değiştirmek ilahi adalete aykırıdır. Dolayısıyla kız çocuklarının Allah'ın takdir ettiği hakk'a razı olmaması kul hakkıdır." diyerek yine haklarımıza saldırmıştır. Ya bizim kul hakkımız? “Allahın takdiri” denerek bir de karşı çıkışımızın da önünü keseceklerini düşünüyorlar.

Karşı çıkarsan, Allaha karşı çıkmış sayılacaksın. Bu ne kibirdir ki erk aklın dediğini, Allah emri saymamıza kadar vardırdılar. Kul hakkı; insanın can, mal ve namus gibi dokunulmazlıklarını korumaya yönelik haklardır. Diyanet kul hakkından bahsedecekse; “cana kıymak, hırsızlık, gıybet, yalan, iftira gibi fiiller kul hakkı doğurur” demelidir.

Buradaki oyunun altını çizelim, diyanet “kul hakkı” kavramının kendisini dahi doğru kullanmıyor. Diyanet bu yalan yanlış hutbeleriyle asıl kendisi kul hakkına giriyor. Benim vergilerimle benim haklarımı gasp etmeye çalışıyor. Diyanet bu sefer baltayı taşa vurdu. Toplumsal kabulü imkansız bir alana girdi. Anayasada belirtildiği gibi miras hakkımız eşittir. Hiçbir kadın sizin dayattığınız 3/1 ölçüye razı gelmeyecek.

Diyanete soralım, biz kadınlar, kız çocukları tacize, tecavüze, hertürlü şiddete uğrarken, erkekler tarafından öldürülürken bizim kul hakkımızında hesabını soracak mı? bunun hesabını kim verecek? Kadınlar size kulluk etmeyecek. Kulluk değil eşitlik istiyoruz. Her canlı gibi kadınların da yaşam hakkını savunması meşrudur. İnandığımız değerlerle utanmadan bakın nasıl oynuyorlar. Edep yahu!

Diyanetin hutbeleri, Türkiye’de kadına yönelik bütünsel bir proğramın parçasıdır. İktidarın, sözde aileyi güçlendirmek diye lanse ettiği “Aile Yılı” planlarını hayata geçirilişine tanık oluyoruz. Maksat aileyi güçlendirmek değil, kadınların kazanılmış haklarını gaspetmektir.

Oyunun diğer ayağı Adalet Bakanlığı

Adalet bakanlığı sinsice kadınların tapulu mallarına göz dikiyor. Bir torba yasa içinde “artık kardeş kavgasına son” olarak lanse ettikleri arabuluculuktan bahsedelim. Ortada neden bir kavga olsun. Yıllardır herkesin miras hakkı, malı Anayasal güvence altındadır. İktidarın kavga diyerek olmayan birşeyi varmış gibi yarattığı algı neye hizmet ediyor? Tabi ki kadınların tapudaki eşitliğinin peşindeler. Kadınları arabuluculuk sistemiyle kandırmanın, baskılamanın, aldatarak haklarından feragat ettirmenin peşindeler. Kadınları şimdiden uyaralım. Hutbeler, torbalar değil. Medeni kanunumuza göre davranacaklar. Haklarınıza sahip çıkın güvendiğiniz bir avukat olmadan düzenbaz masalara otumayın.

Diyanetin miras hutbesi de çok geçmeden geliyor. İktidar tüm kamu kuruluşlarını kullanarak kadınların haklarına saldırıyor. Kadınların bugün kazanılmış hakları yine bizden önceki kuşakların teri ve kanıyla bezeli, elbette teslim olmayacağız. Çalışabilmek için bir erkeğin onayına ihtiyaç duyduğumuz yıllara geri dönmeyeceğiz. Eşitlik ve özgürlük mücadelemize devam edeceğiz. Biz bu ülkenin yüzde 82’siyiz. Marjinal olan sizsiniz. Bir avuç şerri hukuk heveslisi cemaat ve tarikata teslim olmayacağız.

Kız başına

Ceyda Yüksel. 5 yıl önce Serkan dindar tarafından öldürüldü. Faile Son mahkemede haksız tahrik indirimi uygulandı.Gerekçe, katilin cinsel ilişki isteğinin reddedilmesi sonucu kapıldığı öfke ve elem!.. Serkan Dinar 45 yaşında. Ceyda Yüksel 21 yaşındaydı.

Serkan Dindar kızı yaşındaki Ceyda'yı, onunla birlikte olmayı reddettiği için evindeki cam kapıya vura vura, neredeyse bütün bedenini doğrayarak katletti. Erkek yargı bu vahşete, kadının reddinden kaynaklanan öfke ve elem kılıfı uydurdu, çünkü uydurabiliyor! “Kadınlar da arzular” diyorum ya; hiç bir kadın, arzuladığı erkek kendisini reddetti diye kimseyi öldürmüyor!

Bu ülkede her gün en az üç kadın cinayeti işleniyor. Kamuoyunda yer bulması, hepimizin vicdanına dokunmasının haricinde buradaki erkek öfkesinin bir kadın öldürdüğü halde haklı bulunması tehlikesine de dikkat etmeliyiz. Erkekliğin göstergesi öfke. Gerçek erkek deliye döner. Ne kadar hiddetli ya da yıkıcı olursa olsun, delilikleri doğal görülür.

Kadınları kolaylıkla katleden bu “erkek öfke” nedense patronları karşısında süklüm büklüm olur. Demek ki bu öfke kontrol edilebiliyor. Bu gidiş şuna varır. Bir erkek sizi arzuladığında tecavüzü meşru kılacaklar. Üç dört ay önce hiçbir hakim böyle bir karara imza atamazdı. Yazıda bahsettik ama tekrar edelim. Bu yıl iktidar tüm elindekilerle kadınlara saldırıyor. Bu kararda tesadüfi değil. Ceyda’nın da tüm kadın cinayetlerinin de hesabını soracağız. Arzularını kontrol edemeyen erkeklik, kendi yaptığının bedelini ödeyecek.

Bugün kadınlar en çok özgürlükleri için savaşıyor. Şiddet gördükleri evleri canları pahasına terk ediyor. Sadece boşanmak istediği için kadınlar ölümü göze alıyor. Bugünün kadınını tanıyın, ölümü göze alan kadınlar var karşınızda. Şerri hukuk hayallerinizden vazgeçin.

Bu bir son değil. Yeni başlıyoruz. Bizi sürüklemeye çalıştığınız karadeliklere siz gireceksiniz. Bir daha başınızı kaldıramayacağınızdan emin olana dek bu kavga bitmeyecek.