Friedrich Engels “Rekabet, modern burjuva toplumda insanları birbirine saldırtan dört başı mamur bir savaşın ifadesidir” sözüyle , kapitalizmin insanlar arasındaki ilişkileri nasıl bir çatışma alanına dönüştürdüğünü çarpıcı bir biçimde ortaya koymuştur.

Rekabet, kapitalist sistem içerisinde, ekonomik bir mekanizma olarak sunulsa da, gerçekte bireyleri ve sınıfları birbirine düşman eden ve kutuplaştıran yapısal bir şiddet biçimi olarak çıkmıştır.

Rekabetin savaş mantığı:

Engels’in “dört başı mamur savaş” benzetmesi, rekabetin yalnızca piyasadaki üstünlük mücadelesi olmadığını, aynı zamanda insanın insana yabancılaşmasını derinleştiren bir tahakküm aracı olduğunu göstermektedir. Kapitalist toplumda her birey, diğerinin varlığını kendi varlığına yönelik bir tehdit olarak algılamaktadır. Çünkü işçi, diğer işçilerle iş bulma kavgasına girmiştir; patronlar, rakiplerini piyasadan silmek için her yolu denerken ; tüketicilerde, sınırlı kaynaklar için birbirini ezmektedirler aynı süreç içerisinde. Bu durum, Hobbes’un “herkesin herkesle savaşı”nı andırır, ancak bu kez savaş, ekonomik ilişkilerin doğal ve kaçınılmaz bir sonucu olarak meşrulaştırılır kapitalist sistem tarafından.

Yabancılaşma ve insanın metalaşması:

Rekabetin yarattığı savaş ortamı, insanları yalnızca birer “rakibe” ve alınıp satılan bir “meta’ya” indirger. Dayanışma, ortak çıkar ve kolektif iyiyi düşünme gibi insani değerler, yerini bireysel çıkar ve kişisel hırslara bırakır. İşçi, emeğiyle değil, ancak diğerlerinden daha ucuza çalışma becerisiyle değer kazanır (ya da kazandığını zanneder). Kapitalist, insanları ve insani ilişkileri değil, kâr marjlarını düşünür. Böylece toplum, insanın insanı sömürüsü üzerine kurulu bir savaş alanına dönüşür.

Alternatif: Dayanışmacı bir toplum:

Engels’in eleştirisi, aynı zamanda bir uyanış çağrısı olarak büyük bir önem arz etmektedir. Rekabetin doğal ve kaçınılmaz olduğu yalanı reddedilmeli ve sömürü düzeninin ancak birlik olarak hareket edildiğinde yenileceği unutulmamalıdır. Tarih, insanların işbirliği yaparak büyük medeniyetler kurduğu örneklerle doludur. Kapitalist sistemin dayattığı “her koyun kendi bacağından asılır” mantığı yerine, kolektif üretime ve paylaşıma dayalı bir modelin uygulanması gerekmektedir. Rekabetin savaşını sonlandırmak, ancak sınıfsız ve sömürüsüz bir toplumla mümkün olacaktır.

Sonuç:

Engels’in bu sözü, rekabetin masum bir ekonomik araç değil, insanlık dışı bir mücadele biçimi olduğunu hatırlatır. Bu savaşın galibi yoktur; yalnızca kaybedenler vardır: insanlık, dayanışma ve adalet. Gerçek kurtuluş, bu savaşın kaynağını kurutacak olan özgürleştirici bir toplumsal dönüşümde yatmaktadır.