Paraanaliz'de yer alan habere göre Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) verilerine göre, ülkedeki toplam banka mevduatlarının yüzde 78’i yalnızca 2,1 milyon kişiye ait. Bu azınlık grubun elindeki toplam varlık 15,3 trilyon TL’yi bulurken, bankalarda 10 bin TL’nin altında parası bulunan hesap sayısı 163 milyonu aşmış durumda.
Servet, dar bir kesimin elinde toplanıyor
BDDK’nın en güncel verileri, Türkiye'de servetin giderek daha küçük bir azınlığın elinde toplandığını gösteriyor. 2,1 milyon kişi, bankalardaki toplam 19 trilyon TL’ye yaklaşan mevduatın 15,3 trilyon TL’sini kontrol ediyor. Bu, ülkedeki toplam mevduatların dörtte üçünden fazlasının yalnızca yüzde 2,5’lik bir nüfus kesimine ait olduğu anlamına geliyor.
Bu tablo, yoksulluk sınırının altında yaşam mücadelesi veren milyonlar için umut verici olmaktan çok uzak. 10 bin TL’nin altında parası olan banka hesaplarının sayısı 163 milyonu geçti. Bu sayı, bazı kişilerin birden fazla banka hesabı olabileceği göz önünde bulundurularak değerlendirilse bile, tablo oldukça çarpıcı: Nüfusun çok büyük bir kısmı, birkaç bin lirayı biriktirebilecek mali güce dahi sahip değil.
Milyoner sayısında rekor artış
Nisan 2025 itibarıyla Türkiye’deki milyoner mudi sayısı da rekor kırdı. Hem yurtiçinde hem yurtdışında yerleşik milyonerlerin toplam sayısı 2 milyon 377 bin 32 kişiye yükseldi. Bu sayı geçen yılın aynı döneminde 1 milyon 591 bin 682 idi. Yalnızca bir yıl içinde milyoner sayısı yüzde 49 arttı.
Bu artışla birlikte, 1 milyon TL ve üzeri mevduata sahip kişilerin toplam varlıkları da 11,8 trilyon TL’den 16,99 trilyon TL’ye çıktı. Sadece yurtiçinde yerleşik milyonerlerin sayısı 744 bin kişi artarak 2 milyon 176 bine ulaştı. Bu grubun elindeki toplam mevduat ise 10,8 trilyon TL’den 15,7 trilyon TL’ye yükseldi.
TL ve döviz birikimi birlikte artıyor
Yurtiçi milyonerlerin varlıklarının dağılımı şöyle:
-
10,05 trilyon TL yerel para birimi (TL) cinsinden mevduat,
-
4,47 trilyon TL döviz tevdiat hesaplarında,
-
1,21 trilyon TL ise kıymetli maden (altın, gümüş vb.) depo hesaplarında.
Bu verilere göre yurtiçindeki her bir milyonerin ortalama banka mevduatı 7 milyon 230 bin TL’ye ulaştı. Yurt dışı yerleşik milyonerlerin sayısı da dikkat çekici biçimde artarak 200 bin 93 kişiye çıktı. Bu grubun toplam mevduatı bir yılda 278,4 milyar TL artarak 391 milyar TL’ye ulaştı.
Toplam mevduat 19 trilyon TL sınırında
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) verilerine göre 13 Aralık 2025 haftasında toplam banka mevduatları, bir önceki haftaya göre 563,5 milyar TL artarak 18 trilyon 997 milyar TL’ye ulaştı. Dağılım ise şu şekilde:
-
TL cinsi mevduatlar: 11,75 trilyon TL (yüzde 4,12 artış)
-
Yabancı para mevduatlar: 6,42 trilyon TL (yüzde 1,19 artış)
-
Toplam döviz mevduatı: 192,8 milyar dolar; bunun 164,1 milyar doları yurtiçine ait.
Parite etkisi dışarıda bırakıldığında, yalnızca bir haftada yurtiçi yerleşiklerin döviz hesaplarında 1,37 milyar dolarlık net artış yaşandı. Bu durum, servet sahiplerinin döviz tasarruflarını da hızla artırdığını gösteriyor.
Düşük gelir grubunun payı yok denecek kadar az
2020 yılında 1 milyon TL ve üzeri mevduatlara sahip kişilerin toplam mevduatlardaki payı yüzde 55,37 düzeyindeydi. O tarihte, 10 bin TL’nin altındaki hesapların payı ise yüzde 2,69’du. Aradan geçen beş yılda tablo dramatik biçimde değişti. 2025 itibarıyla milyonerlere ait mevduatların toplam içindeki payı yüzde 78’e yükselirken, 10 bin TL altı hesapların oranı yalnızca yüzde 0,7’ye geriledi.
Bu düşüş, özellikle orta ve alt gelir gruplarının tasarruf yapma kapasitesinin neredeyse sıfıra indiğini gözler önüne seriyor. Ücretlerin enflasyon karşısında değer kaybetmesi, temel ihtiyaçların bile zor karşılanması, geniş toplum kesimlerinin bankaya para yatırmak bir yana, var olan borçlarını bile ödeyemez hale gelmesine neden oldu.
Derinleşen uçurum: Gelir değil, adaletsizlik büyüyor
Veriler, yalnızca servet eşitsizliğini değil, ekonomik adaletsizliğin yapısal hale geldiğini de ortaya koyuyor. Tasarruf sahibi olanların sayısı azalırken, elindeki parayı katlayan azınlık daha da zenginleşiyor. Bu süreçte milyonlarca yurttaş, temel ihtiyaçlarını karşılayabilmek için borçlanıyor; gelecek umudu yerini geçim derdine bırakıyor.
Ekonomi politikaları, gelir dağılımındaki bu adaletsizliği gidermek yerine daha da derinleştirirse, Türkiye'yi bekleyen en büyük tehlike yalnızca ekonomik değil; sosyal ve siyasal bir kırılma olabilir. Zira artık mesele sadece para değil, adalet ve eşitlik talebi haline geliyor.