Sevda Çetinkaya İlke TV'de yazdı: Aklın kötümserliği bize gerçeği gösterir. İradenin iyimserliği ise bizi ayağa kaldırır. Çünkü acılara alışılmaz. Önce acılardan başlanmadıkça, hiçbir barış kalıcı olamaz.

“Ama acılara alışılmaz /
Bir şeyler var değişecek /
Bir şeyler var değiştirmemiz gereken /
Önce acılardan başlanacak”
Ahmet Telli

Barış nedir?

Acıyı kuşaktan kuşağa devretmemektir.

Kimsenin kalbinin en kuytu köşesinde bile artık tetikte olmamasıdır.

Tıpkı, yangından sonra toprağın kendini yeniden yeşermeye ikna etmesi gibi; insanın da kendini yaşama daha cesurca ikna etmesidir.

Onun için acılara alışılmaz…

Onun için önce acılardan başlamalı.

Günümüze gelirsek…

İmralı’dan gelen son mesajda Abdullah Öcalan şöyle dedi: “Yaşadığımız sorun özel bir cerrahi müdahaleyi gerektirecek derecede kangren olmuştur, süreci bu hassasiyetle yürüterek bugüne getirdik. Amacımız, acılı bir sürecin sona erdirilmesi için elimizden geleni yapmaktır. Demokratik toplum, barış ve entegrasyon, bu sürecin üç kilit kavramıdır ve bu temelde sonuca ulaşabilir.”

TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş ise “Komisyon anayasa yapmayacak. Komisyonun varoluş sebebi örgütün feshini ilan etmesidir. Görevimiz bunun tespiti ve tescilidir” diye açıkladı.

Tablo şu:

Bir yanda sorunun köklülüğüne işaret eden bir yaklaşım.

Diğer yanda kapsamı daraltan, köklü bir meseleyi sadece “silah bırakmaya” indirgemiş bir anlayış.

Toplumun beklentisi ne?

Adalet.

Eşitlik.

Demokrasi.

Komisyon ne yapabilir?

Biliyoruz…

Bu Meclis Komisyonu bütün sorunları çözmeyecek.

Çözemeyecek.

Ama bir şeyi yapabilir.

Demokrasi, adalet ve eşitlik taleplerinin üstüne vurulmuş kilidi açabilir. Topluma güven verebilir, barışa ve demokratik çözüme desteği artırabilir.

Peki bu kilit nasıl açılabilir?

– Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Anayasa Mahkemesi kararlarını derhal uygulayarak…

– Hasta mahpusları ve siyasi tutukluları hemen serbest bırakarak ve keyfi tutuklamalara son vererek…

– Silah bırakanların geri dönüşünün önünü açacak demokratik entegrasyon yasalarını çıkararak…

– Terörle Mücadele Kanunu’nu ilga ederek, infaz rejimini adil hale getirerek…

– Kayyım uygulamasına son verip, seçilmişleri görevine iade ederek…

Hepsi bu kadar.

Barışın anahtarı, bunları vakit kaybetmeden gerçekleştirmek.

Komisyon, tüm sorunları çözmeyecek.

Ama bu kilidi açarsa, barış kapısını aralayacak.

Bir de Romain Rolland’ın meşhur sözü var.

“Aklın kötümserliği, iradenin iyimserliği”

Aklın kötümserliği bize şunu söylüyor:

Kurumlar çürümüş.

İfade özgürlüğü kalmamış.

Hukuk siyasetin elinde oyuncak olmuş.

Toplumsal travmalarla hala yüzleşilmemiş.

Geçmişin yaraları hala kanıyor.

İradenin iyimserliği ise kulağımıza şöyle fısıldıyor:

Kürtler barış ve demokratik toplum talebinde cesur ve ısrarlı…

Kadınlar eşitlik ve barış için inatla direniyor…

Gençler özgürlük hayallerinden vazgeçmedi…

Sivil toplumun yüzleşme talebi hala güçlü…

Hak arayan emekçilerin sesi susmadı …

Zeytin ağaçlarını savunan İkizdereliler pes etmedi…

Sonuçta;

Aklın kötümserliği bize gerçeği gösterir.

İradenin iyimserliği ise bizi ayağa kaldırır.

Çünkü acılara alışılmaz.

Önce acılardan başlanmadıkça, hiçbir barış kalıcı olamaz.