İsrail'in 13 Haziran'da gerçekleştirdiği saldırılarla İran'ın nükleer kapasitesinden kaynaklanan varoluşsal tehdidi yok etmenin ötesinde, Binyamin Netanyahu'nun daha geniş bir hedefi var: Tahran'da rejim değişikliği.

İsrail Başbakanı Netanyahu, benzeri görülmemiş saldırılarla zincirleme bir reaksiyon başlatarak İslam Cumhuriyeti'ni devirecek bir kargaşaya yol açmayı umuyor olabilir.

Cuma akşamı yaptığı açıklamada "İran halkının, şeytani ve baskıcı rejimden kurtulması için ayağa kalkarak bayrağı ve tarihi mirası etrafında birleşmesinin zamanı geldi" dedi.

Pek çok İranlı, ekonominin durumundan, ifade özgürlüğünün olmamasından, kadın hakları ve azınlık haklarının mevcut halinden memnun değil.

İsrail'in saldırısı İran yönetimi için gerçek bir tehdit oluşturuyor.

Saldırılarda İran Devrim Muhafızları Komutanı, silahlı kuvvetler genelkurmay başkanı ve diğer birçok üst düzey Devrim Muhafızları komutanı öldürüldü ve İsrail saldırısı henüz sona ermedi.

İran öğleden sonra misilleme yaptı ve Devrim Muhafızları "onlarca hedefe, askeri merkeze ve hava üssüne" saldırı düzenlediğini açıkladı.

Durum hızla tırmandı ve İran'ın misilleme füze saldırılarının ardından Netanyahu "Daha fazlası yolda" dedi.

İran'ın diğer liderleri de hedef alınabilir.

İsrail saldırı ve cinayetlerin rejimi sarsabileceğini ve bir halk ayaklanmasının önünü açabileceğini hesaplıyor olabilir.

En azından Netanyahu bunu umuyor.

Ama bu bir kumar, hem de büyük bir kumar.

İlk etapta böyle bir zincirleme reaksiyonun başlayacağına dair bir kanıt yok, ancak başlasa bile böyle bir sürecin nereye varacağı belirsiz.

İran'da en fazla güce sahip olanlar silahlı kuvvetleri ve ekonomiyi kontrol eden kişiler ve bunların çoğu Devrim Muhafızları ve diğer bazı seçilmemiş organlardaki sertlik yanlılarının elinde.

Darbe yapmalarına gerek yok çünkü zaten iktidardalar ve İran'ı daha çatışmacı bir yöne götürebilirler.

İran'dan fırlatılan balistik füzeler Kudüs üzerinde görülüyor

Bir başka olası sonuç da rejimin çökmesi ve ardından İran'ın kaosa sürüklenmesi olabilir.

Yaklaşık 90 milyon nüfusa sahip olan ülkede meydana gelen olaylar Ortadoğu genelinde büyük bir etki yaratacaktır.

İsrail'in istediği, dost bir gücün yönetimi ele geçirmesiyle sonuçlanacak bir ayaklanma gibi görünüyor.

Ancak buradaki en önemli soru alternatifin kim olabileceği?

İranlı muhalif güçler son yıllarda oldukça parçalanmış durumda ve bu konuda net bir seçenek yok.

2022'de "Kadın, Yaşam, Özgürlük" hareketi olarak bilinen ve İran'ın büyük bölümünü bir fırtına gibi etkisi altına alan ayaklanmaların ardından bazı muhalif gruplar, İslam Cumhuriyeti karşıtı çok çeşitli grup ve eylemcilerden oluşan bir koalisyon kurmaya çalıştı.

Ancak bu durum, koalisyona kimin liderlik edeceği ve mevcut rejimin devrilmesinden sonra rejimin nasıl şekilleneceği konusundaki görüş farklılıkları nedeniyle uzun sürmedi.

İsrail liderleri bu gruplardan veya kişilerden bazılarını tercih edilen alternatifler olarak görebilir.

Örneğin, İran'ın eski veliaht prensi Rıza Pehlevi, 1979 İslam devriminde devrilen eski İran Şahının oğlu sürgünde yaşıyor ve aktif olarak yabancı aktörleri davasını desteklemeleri için etkilemeye çalışıyor.

Geçtiğimiz yıllarda İsrail'i de ziyaret etmişti.

Her ne kadar bazı İranlılar arasında popülerlik kazanmış olsa da, bunun hızla rejim değişikliği için bir güce dönüşüp dönüşmeyeceği net değil.

ABD'de 500 bini aşkın göçmene "ülkeden ayrılın" tebligatı
ABD'de 500 bini aşkın göçmene "ülkeden ayrılın" tebligatı
İçeriği Görüntüle

Ayrıca İslam Cumhuriyeti'nin devrilmesini destekleyen ancak monarşiye geri dönülmesine karşı çıkan sürgündeki muhalif grup Halkın Mücahitleri de var.

Sol görüşlü bir Müslüman grup olarak kurulan örgüt, daha önce Şah'a şiddetle karşı çıkmıştı.

Devrimden sonra Irak'a giden Halkın Mücahitleri, 1980'lerin başında Saddam Hüseyin'in İran'a karşı yürüttüğü savaşta ona katıldı ve bu da onları pek çok İranlı arasında sevilmeyen bir grup haline getirdi.

Grup aktif olmaya devam ediyor ve ABD'de bazıları Donald Trump'ın kampına yakın olan taraftarları var.

Ancak Trump'ın ilk döneminde Mike Pompeo, John Bolton ve Rudy Giuliani gibi üst düzey ABD'li yetkililerin örgütün toplantılarına katıldığı ve destekleyici konuşmalar yaptığı döneme kıyasla Beyaz Saray üzerinde daha az etkisi olduğu görülüyor.

Laik bir demokrasi kurmak isteyenlerden parlamenter monarşi isteyenlere kadar başka siyasi güçler de var.

İsrail'in 13 Haziran Cuma günü saldırılarının tam boyutunu analiz etmek için henüz çok erken olabilir ancak geçen yıl İran ve İsrail arasında yaşanan karşılıklı çatışmalar sırasında İranlıların bu durumu rejimi devirmek için bir fırsat olarak gördüklerine dair güçlü belirtiler yoktu.

Ancak bu olaylar Cuma günkü saldırılar sırasında yaşanan yıkımın yanına bile yaklaşamadı.

İslam Cumhuriyeti'nin hedefi

İran'ın nihai hedefinin ne olduğunu da sormak gerek.

İsrail'deki bir dizi hedefi hedef almasına rağmen İran'ın elinde çok fazla iyi seçenek yok gibi görünüyor.

Bazıları en güvenli çıkış yolunun ABD ile müzakerelere devam etmek ve buradan gerilimi düşürmeyi hedeflemek olduğunu düşünebilir.

Ancak Trump'ın talep ettiği gibi müzakerelere geri dönmek İran liderleri için zor bir seçim çünkü bu, yenilgiyi kabul ettikleri anlamına gelecek.

Bir diğer seçenek de İsrail'e karşı misilleme saldırılarına devam etmek.

Bu onların en çok istediği seçenek gibi görünüyor.

İranlı liderler destekçilerine bu yönde söz vermişlerdi ancak saldırılar devam etse bile İsrail'in yeni saldırılarına davetiye çıkarabilir.

Tahran geçmişte ABD üslerini, elçiliklerini ve bölgedeki ilgi noktalarını hedef almakla tehdit etmişti.

Ancak bu kolay başarılabilecek bir şey değil ve ABD'ye saldırmak onu doğrudan işin içine sokar ki İran'ın en son isteyeceği şey de budur.

Bu seçeneklerin hiçbiri iki taraf için de kolay değil ve sonuçlarını tahmin etmek zor.

Saldırıların kaldırdığı toz hala havada ve ne gibi değişiklikler olduğunu ortalık yatışana kadar bilemeyeceğiz.

Kaynak: BBC Türkçe