Türkiye’nin modern siyasi tarihinde en belirleyici dönemeçlerden biri, 12 Eylül 1980 askeri darbesi.

Bu müdahale, yalnızca hükümet bir değişikliği değil, aynı zamanda ülkenin siyasi, toplumsal ve ekonomik yapısının da yeniden inşası anlamına gelmektedir. Darbenin doğrudan hedefi, 1960’lardan itibaren yükselen sosyalist hareket ve buna bağlı örgütlenmeler olmuştur.

Darbe Öncesi Dönem: Faşist Saldırılar ve “Sağ-Sol Çatışması” Yalanı ve Darbecilerin Meşruiyet Üretme Çabaları

1970’lerin ikinci yarısı, Türkiye’de yoğun bir siyasal şiddet dönemi olarak hafızalara kazındı. Özellikle ülkücü-faşist grupların saldırıları, Kahramanmaraş (1978) ve Çorum (1980) olaylarında olduğu gibi yüzlerce insanın ölümüyle sonuçlandı. 16 Mart 1978’de İstanbul Üniversitesi’ndeki bombalı saldırı ve 1 Mayıs 1977 Taksim katliamı, sol hareketi hedef alan sistematik şiddetin örnekleriydi.

Bununla birlikte, bu olaylar kamuoyuna “sağ-sol çatışması” olarak yansıtıldı. Böylece planlı ve örgütlü faşist saldırılar, bir “anarşi” tablosu olarak sunuldu. Bu algı, askeri müdahaleye giden süreçte meşruiyet üretme mekanizması işlevi gördü.

Ekonomik Zemin: 24 Ocak Kararları

Darbe öncesinde 24 Ocak 1980’de alınan ekonomik kararlar, Türkiye’yi neoliberal bir yola sokmayı hedefliyordu. IMF ve Dünya Bankası’nın yönlendirmeleriyle hazırlanan bu kararlar, devletin ekonomideki rolünü azaltmayı, serbest piyasa mekanizmalarını güçlendirmeyi amaçlıyordu.Ancak bu programın uygulanabilmesi için siyasal ve toplumsal muhalefetin susturulması gerekmekteydi. 12 Eylül darbesi, bu programın hayata geçirilmesinde kritik bir işlev gördü.

Darbenin Gerçekleşmesi

12 Eylül sabahı saat 03.00’da Türk Silahlı Kuvvetleri “Bayrak Harekâtı” kapsamında yönetime el koydu. TRT’den yapılan bildiriyle darbenin gerekçesi, “anarşi, ekonomik kriz ve siyasi istikrarsızlık” olarak açıklandı. Aynı gün TBMM feshedildi, siyasi partiler kapatıldı ve yasama-yürütme yetkileri Milli Güvenlik Konseyi’nin elinde toplandı.

Sosyalist Harekete Yönelik Baskılar

Darbenin en ağır sonuçlarını sosyalist hareketler yaşadı:

• Tutuklamalar ve işkenceler: Yüz binlerce solcu, sendikacı, öğrenci ve aydın gözaltına alındı; cezaevlerinde ağır işkencelere maruz kaldı. 1,5 milyondan fazla kişi “fişlendi”.

• Siyasi yasaklar: Tüm sol partiler ve örgütler kapatıldı. Sendikalar dağıtıldı, grevler yasaklandı.

• İdamlar: Onlarca kişi idam edildi. Bu idamların büyük çoğunluğu solcu gençlerden oluşmaktaydı.

• Üniversiteler: Sol görüşlü akademisyenler tasfiye edildi, Yükseköğretim Kurulu (YÖK) kurularak üniversiteler merkezi denetime alındı.

• Basın sansürü: Sol yayınlar yasaklandı, gazeteler denetim altına alındı, kitaplar toplatıldı.

Bu süreçte sağcı bazı aktörler de göstermelik olarak yargılandı; ancak baskının esas muhatabı sosyalist hareketler oldu.

Darbenin Uzun Vadeli Etkileri

12 Eylül darbesi, Türkiye’nin siyasal ve toplumsal dokusunda derin izler bıraktı:

• Siyasi yapı: Yüzde 10 seçim barajı gibi mekanizmalar, solun parlamenter siyasette temsilini zorlaştırdı.

• Toplumsal depolitizasyon: Kitleler siyasetten uzaklaştırıldı; özellikle genç kuşaklar apolitik bir atmosfere yönlendirildi.

• Neoliberal dönüşüm: 24 Ocak kararları doğrultusunda neoliberal ekonomi politikaları uygulamaya konuldu; işçi sınıfının kazanımları büyük ölçüde kaybedildi.

• Kimlik sorunu: Kürt kimliği ve diğer farklılıklar üzerindeki baskılar, ilerleyen yıllarda yeni toplumsal gerilimlere yol açtı.

Sonuç

12 Eylül 1980 darbesi, yalnızca bir askeri müdahale değil, aynı zamanda Türkiye’de sosyalist hareketin gelişimini hedef alan sistematik bir toplumsal mühendislik projesi idi. Darbe, solun örgütsel gücünü dağıttı, sendikal hareketi kırdı ve toplumsal muhalefeti uzun yıllar boyunca zayıflattı.

Bugün dahi Türkiye’deki siyasal sistemin yapısal sorunlarının, seçim barajlarından, sendikal zayıflıklara kadar birçok unsurunun kökeninde 12 Eylül bulunmaktadır. Bu nedenle 12 Eylül, sadece bir tarihsel olay olarak değil; günümüz siyasal ve toplumsal gerçekliğini belirleyen bir süreç olarak okunmalıdır.