Kim nerede ne işliyor hepsini biliyoruz
Dünya var oldu olalı, demeyeyim, ama yerleşik yaşam başladıktan sonra bir devlet ve bir parlamento dönemi başladı. Kimi zaman iyi, kimi zaman kötü olarak tanıtılsa da, kuvvetler ayrılığını gözeten ya da “tek adam” yönetiminde göz ardı edilse de parlamentolar bir şeylerin (neler acaba o şeyler) kaynağı oldu. Savaşta da, barışta da, ülke içinde de, ülkeler arasında da, parlamentolardan hep bir şeyler beklendi. İktidara söz geçiremeyenler parlamentoya yüklendi, parlamento iktidarla çatıştı… Uzatmak mümkün.
Bizde, parlamento bir zamanlar işe yarayan bir organdı, artık “Cumhurbaşkanlığı Kabine Sistemi”yle işlevini yitirdi; zaten hepimiz de görüyoruz sadece el kaldırılıp indirilen, “yukarıdan gelen emir ve direktiflerle” gerekli olup olmamasına bakılmaksızın en önemli ve gerekli önergeler bile sümen altına itiliyor.
Erhan Bilgin, “Kayıp Mühendis” romanında, parlamentonun gerekliliği ya da yeterliliğini değil, içinde yaşananları konu ediniyor. Hani, şu hiç bilmediğimiz, milletvekillerinin (ve tabii ki, konuklarının) ucuza yemek yediği, haberlere konu olursa öğrendiğimiz komisyonlarda yaşanan tartışmalara, daha doğrusu kavgalara tanık olduğumuz Meclis binasında neler yaşandığını anlatıyor. Üç aşağı beş yukarı, hissettiğimiz şeyler var da bilemediğimiz, belki gizlenen, belki göz ardı edilmesi gereken ve istenen, belki de umursanmayanlar sizin de ilginizi çekebilir.
Yalın ve keyifli anlatım…
Erhan Bilgin, edebiyat, antropoloji ve kültür alanında çalışmalar yürüten, gazetecilikten sendikacılığa, milletvekili danışmanlığına kadar geniş bir yelpazede görev yapmış bir yazar. Her çalıştığı yerde, her bulunduğu kurum ve görevde yaşadıklarını biriktirmiş, kimseye duyurmadan, romanlaştırarak okurun önüne çıkarmış. Asıl önemlisi de, alabildiğine akıcı bir dille, betimlemelere de yer vererek anlatmış.
Olağanüstü etkili betimlemeleri var, okuyunca, içine girdikçe sizi de etkileyecek… Betimlemeler arka arkaya eklenince, ister istemez merak duygunuz yükseliyor. Sahi, ne olacak? Parlamentoya gelip gidenlerin hepsi iş ya da görüşme için gelmiyordur besbelli. Birileri de içeriden dışarıya ayrıntıları toplayıp, belki bir spekülasyon yapmak için geliyor olabilir. Sabah, binaya girerken bir görevlinin, vekil ya da danışman getiren taksinin şoförünün, teknik kadronun, milletvekilleriyle sürekli dirsek dirseğe çalışan, rapor hazırlayan, ama partinin genel politikasına uymadığı (halkın çıkarlarını düşünen olur mu zaten) için o raporları yeniden yazan danışmanların hepsi birer merak unsuru.
Yazar, bununla da yetinmeyip, casusluk -denemez, ama okurun düş(ünce)lerini sınırlandırmak mümkün mü- eklemiş romanına. Burayı biraz açmalıyım… İpucu verip de yükselen merakınızı söndürmek istemem, ama bilgisayarların gece yarıları kaybolup ertesi gün, hiç dokunulmadan yerlerine konması casus filmlerinin o görkemli ritmini hatırlatıyor. “Dizüstü bilgisayarımdaki kayıtlar için hiçbir koruma tedbiri almamıştım. Dosya isimlerinin üzerine basılarak kolayca girilebilirdi. (…) kayıtlı ne kadar malzemem varsa elden geçirilmiş, muhtemelen kopyası alınmış hatta bazıları muhtemelen silinmişti. Dosyalarım polise teslim edilirse sicilime eklenecek, ömür boyu başıma bela edilecekti. Muhakkak amirlerime de bildirecekler, makalelerimin içeriklerini de sakıncalı görecekler, işime son verilmesi için acımasızca kullanacaklardı.” Kim bilir, belki de casus yazılımlarla gece gündüz takip edeceklerdi… Öte yandan bir çalışanın iş, aş ve gelecek umudunu, kendisiyle doğrudan olmayan bir nedenle yitirmesi de var. Bir bilgisayar teknisyeni kaybolur üstüne üstlük. Kaçtı mı, kaçırıldı mı? Kim ne biliyor hakkında? Ölü bulunmasıyla sırlar perdesi daha bir kalınlaşıyor…
Bilgin, biyografik olduğunu hissettiğimiz olaylara, olgulara dışarıdan bakıyor. Dili özgün ve betimlemelerle bezeli olduğu için siz de yazarla birlikte öğreniyorsunuz yaşananları. Rakip(!) partilerin danışmanlarıyla kurulan ilişkiler, milletvekilleriyle konuşmalar; belli mi olur, birer silaha dönüşebilir bir anda. Farklı giyinenler, farklı konuşanlar, farklı bakan gözler doğaldır ki farklı görecek; hangisine nasıl davranmalı? Biliyorsanız, siz yardımcı olun.
“Halep yolunda deve izi arayan” olmanız değil istenen; bugünden yarına bakışta daha akılcı, daha güçlü ve daha toplumdan yana olmanız. Romanın ana izleğini oluşturan Körfez Krizi ve Meclis’te yaşananlar ışığında bugünü okumak, dersem anlaşır mıyız?
Kayıp Mühendis
Erhan Bilgin
Roman
Ayrıntı Yayınları, 2025, 352 s.
(Bu yazı Sonhaber'den alınmıştır)