62. Uluslararası Antalya Film Festivali tamamlandı. Jüriler, kısa film, belgesel, öğrenci filmleri, projeler ve tabii ulusal ve uluslararası yarışmadaki filmleri değerlendirdi. Kimi sonuçları beğenmeyebilirsiniz, kimini farklı hatta yanlış bulabilirsiniz; ancak jüriler sübjektiftir ve doğal olarak o günkü (hatta haftadaki) duygu, görgü, bilgi birikimleriyle oylarlar. O jüri değil de bu jüri olsaydı, farklı sonuçlarla karşılaşırdık. Hatta aynı jüri bile bir süre sonra farklı bir filme ödül verebilir yeniden değerlendirdiğinde. Tam da o nedenle jüri kararlarını tartışmak doğru gelmiyor bana. Siz de jüri olduğunuzda (hangi alanda olursa olsun) sonuçlar tartışılacaktır, bunun göz ardı edilmemesi gerekir.

Başarılı bir festival geçirdik. Daha önceki yazılarımda birçok şeyi eleştirdim, hatta bu yüzden uyarıldım bile; ama bu(nlar) festivalin başarısını gölgelememeli, gölgeleyemez. Herkes canla başla yardımcı olmaya, sorunları daha kaynağında çözmeye, olası sorunları dengelemeye çalıştı. Herkesin, ama herkesin, A’dan Z’ye, en üstten en alta kadar, sürekli ya da yarı zamanlı çalışanların emeğini hiçe saymak olmaz.

Aksamalar olmadı mı? Tabii ki, oldu. En başta gecikmeler… Zaman kısıtlılığı nedeniyle bir yanda belgesel, diğer yanda ulusal yarışmadaki merak edilen film, öbür yanda desteklenmesi gereken kısa film… Hangisini seçmek gerek diye birbirine soranlar vardı. Bu, her festivalde, her etkinlikte olan bir şey… Bir haftanın bir aya çıkarılamayacağı gerçeğini unutmamalı…

Festival Bizim!

Sosyal, siyasal, ekonomik, ekolojik ve bireysel sorunlarla boğuştuğumuz ve bir bakanın “At izi, it izine karıştı” dediği gibi, her şeyin birbirine neredeyse kördüğüm olduğu bir dönemde, kışkırtıcı hareketler de yaşadık.

Herkes, uzaktaki ya da yakındaki, ilgili ya da ilgisiz herkes çok iyi bilmelidir ki; genel anlamda kültür-sanatı, özelde ise festivali provoke etmek, sadece içinde bulunulan etkinlikleri değil, yaşamın kendisini de bozmaya yöneliktir. İnsanlar o kadar pervasız ki -belki şakayla başlayan (öyle diyorum, çünkü bir kişinin o kadar kötü niyetli olabileceğini düşünemem bile)- sonra kulaktan kulağa, telefon mesajlarından whatsapp iletilerine yayılan bir söylentiyle festivale gölge düşürebileceklerini sanıyorlar. Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı’nın (diğer büyükşehir belediye başkanlarının da) tutsak olmasıyla birlikte “Suyu bulandırarak bir yere varabiliriz” diyenler besbelli, siyasal temelli bir şayia ile sanatı engelleme niyetindeydiler.

Böyle bir mesaj aldığımda (güya jüri filmleri izlemeye gelmemiş… Oysa hava muhalefeti nedeniyle sıkışan trafikte kalan jüri neredeyse 15 dakika beklendi sakince, kimse nedenini bile sorgulamadı, açıklanınca), hemen jüriyi ve ulaşabildiğim ilgili arkadaşı bilgilendirdim. Muhakkak ki, herkes burnundan soluyarak itiraz etti, tepki gösterdi. Hatta niyetlerinin ne olduğunu sorguladı… Buradaki sorun ne sinemacıların ne jürilerin ne de festivalin… Büyük olasılıkla ateş olmayan yerden duman çıkartmak, haksız ve hadsiz olarak sanata, sanatın ülke çapındaki gücüne darbe vurmak istediler. Başlarını taşa vurarak dur(durul)dular.

Altın Portakal’ıma Dokunma!

Gelenekselliğinin ötesinde bir demokrasi ve barış mevzisidir, gerek Altın Portakal gerekse Altın Koza ve diğer etkinlikler. Mevziyi kaybeden mevzuyu da kaybeder; doğal olarak mevzuyu kaybeden de mevziyi…

Mademki siyasetle sanatı dizayn etmeye çalışanlar var. Biz sinemaseverler, sanatçılar buna engel olmalıyız. Konunun bu kadar önemli olduğunu bilerek bir sonraki buluşma için festival çalışmalarına destek olmalıyız.