Gün günden ağır geliyor. Sosyal, siyasal, ekonomik, ekolojik sorunlar hepimizin boğazına geldi dayandı. Artık sesimizi çıkartmak, bu katliamların hesabını sormak ve bir daha yaşanmaması için büyük küçük, kadın erkek, işli işsiz herkesi bu direnişe çağırmak zorundayız.

Hakan Tosun, bir belgeselci, bir gazeteci, doğa dostu, kamerasını ağacın, taşın, suyun, kuşun tüm canlıların yaşam hakkını savunmaya çevirmiş biriydi. Öldürüldü. Dövülerek öldürüldü. Devlet ne yaptı? Hiçbir şey. Kelimenin tam anlamıyla hiçbir şey. 27 saat haber alamadığımız Hakan Tosun’u, nasıl olduysa (Metin Göktepe’ye yaptıkları gibi) son anda hastaneye -o da en uzak olanına- götürdü. Ne kimlik taraması yaptı ne bilgi, bulgu aradı… Oysa Hakan Tosun’u çok iyi tanıyorlardı, hem de kendilerinden de iyi…

Hiç postayla gönderilmeyen, sadece elden dağıtılan yeni yıl kartlarımın, 2024 yılındaki görsel Hakan Tosun’un idi. Dayanışmacı niteliğiyle hiçbir şey sormadan, hiçbir şey istemeden vermişti. Bu da Hakan’ın nasıl biri olduğunun bir diğer göstergesidir…

Devlet bunu hep yapıyor. İşte, Rojin Kabaiş. Babası yana yakıla, döne dolaşa kızının intihar etmediğini haykırdı ama yetkililer intihar diye diretti. Arkadaşları “Rojin intihar edecek biri değildi” dedi, üzerlerine yüründü… Gerçeklerin ortaya çıkmak gibi bir huyu vardır; bir yıl sonra genç kızın tecavüz edilerek öldürüldüğü kanıtlandı. Sadece o mu? Reşit Kibar, Artvin’de, doğayı, ağaçları korurken göz önünde katledildi. Onun öldürülmesini sağlayan şirketin savunması da çok ilginç: “Arabadaki silahı alan zanlı Reşit’i öldürdü. Biz suçsuzuz.” Bu kadar basit mi? Kimse sormuyor mu, o silahın (büyük olasılıkla ruhsatsızdır) arabanızda ne işi vardı? O tetikçi nereden öğrendi torpido gözünde silah olduğunu, hem de dolu silah? Siz neden halkın yıllardır üzerinde yaşadığı, ürününü aldığı, vergisini ödediği toprakları birtakım şirketlere peşkeş çekiyorsunuz?

Daha öncesi de var… Öğretmen Metin Lokumcu, Hopa’da yeşili, doğayı, börtü böceği korumak için biber gazına maruz bırakılarak öldürüldü. Polisler beraat ettirilmek için akla gelen gelmeyen her tür oyun sergilendi (Berkin Elvan’ı anımsadınız değil mi; onun da katilleri cezasızlıkla ödüllendirildi). Aysin ve Ulvi Büyüknohutçu da benzer şekilde, bu kez Akdeniz kıyılarında katledildi. Tetikçi katilin arkasında kim(ler) var, niye sorulmadı?

Devletin eksiği, hatası, yanlışı

…devam ediyor. Bu sonuç(!)ları gören şirketler de “nasıl olsa korunuyoruz, bize bir şey olmuyor” diye plan yapmadan, ruhsat ve izin almadan, kural ve hukuk dinlemeden, hatta müşteri kaybetmeyi de göze alarak, bilinçli insanlar arasında kin ve nefret tohumları saçıyor. Trendyol ile Hepsi Burada şirketleri, kime nerede ve nasıl ürettirdilerse, ülkeyi 90’lı yılların o karanlık günlerine döndürmek için “beyaz toroslu, jitemli” tişörtler bastırabiliyor. Okullarındaki fahiş yemek zamlarını protesto eden gençler tutuklanıyor, sınavlarına girmeleri engelleniyor ama bu kimden destekli olduğu bilinse de açıklanmayan şirketlere kimse, “hayrola” diye sormuyor. Trendyol ile Hepsi Burada şirketlerinin protesto edilmesi doğrudur, onların kapatılmalarını istemek hakkımızdır.

Hakan’ı arayan gözlerimiz

Hakan Tosun’un nerede olduğunun bilinmediği saatlerde, biz, Acıbadem’de, eski Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın hiçbir kurala uymaksızın (ruhsatının 6 metre olduğu biliniyor ama) 12 katlı Medipol Hastanesi önünde protesto gösterisindeydik. Gözlerimiz Hakan’ı aradı… Çünkü o, haksızlığa karşı halkın yanında yer alan bir belgeselciydi. Medipol’ün tepesinde helikopter pisti var, ama otoparkı yok! Kim nasıl projesini onayladı ve ruhsat verdi? Otopark ihtiyacını, halkın tepkisini çiğneyerek, polis zoruyla, kamu arazisi üzerine yapmaya başladı.

Avrasya Tüneli yolu, gün 24 saat tıkalı, araç kuyruğu Göztepe’ye ulaşıyor. Siz Acıbadem’e (sanki halk içinmiş gibi göstererek) otopark yapıyorsunuz, “park et, devam et” dediğiniz o otoparka girmek için Avrasya Tüneli kuyruğunu yarıp geçeceksiniz, çıkarken de aynı, o kuyruğu yararken kaç kaza olacak, kaç kişi kavgaya tutuşacak, sorun yok. Planlı plansızlık dediğimiz bu inşaat, birkaç ay içinde aslına dönecek, sadece Medipol Hastanesinin özel otoparkı olacak. Asıl ceremesini Acıbademli çekecek, trafik sıkışıklığı, gürültüsü, hava kirliliği, ulaşım güçlüğü vd.

Planlı plansızlık

Bu haksız, hadsiz inşaata göz yuman İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile Kadıköy Belediyesi. Ne inşaat ruhsatı var ne izin belgesi var ne de proje var. Büyük panolarla kapatılmış kamu alanı halkın elinden, zorla, belediyeler aracılığıyla alınıyor. Ruhsat, yüklenici, şirketi, başlangıç ve bitiş tarihi tabelalarla açıklanmak zorunda ya, hiçbiri yok. Ancak polis orada.

Basın açıklaması yaptığımız gün 20 kişi yoktuk, tam 57 polis sayabildim, kalkanlarıyla, gazlarıyla, robocop giysileriyle bizi engelleyen (araçlardakiler hariç). Kaldırımı işgal ettikleri yetmiyormuş gibi trafiği de engelledikleri açık olan (Yetkililer haksız bir iş yaptıklarını, polisi de boşuna meşgul ettiklerini bildikleri için ortalıkta yoktu) polisler fotoğraf çekmemize de izin vermedi.

Peki, halkın belediyesi olduğunu söyleyen, halk için çalıştığını dağa taşa yazan İBB ve KB bu haksızlığa, bu hukuksuzluğa nasıl izin veriyor?

Devletin eksikliği, hatası, suçu

Bir kez daha apaçık ortada. Sahte diploma davası, unutturulmaya çalışılırken Cumhurbaşkanı bile dayanamayıp, aylar sonra, üzerine gidilmesini istedi de yeniden gündeme geldi. Devleti bir kişinin iki dudağı arasına bırakırsanız ne hukuk kalır ortada ne insan hakkı. Polis devleti olduğumuzu kabul ediniz. Bütün faili meçhulleri bulunuz. Halkın yararına olmayan maden ruhsatlarını iptal ediniz. Zeytin ağaçlarının kesilmesini engelleyiniz.

Yoksa tarih sizleri pek de iyi anmayacak!