Sıradan bir şey yaparken, yürürken örneğin, okurken bile aklınızdan geçen bir şeyler koparır sizi yaptığınızdan. Düş, düşü doğurur, hayal üstüne hayal kurarsınız, ipin ucunu kaçırmak da cabası… Bir bakmışsınız, uzaklaşmışsınız ilk kurduğunuz hayalden de, düşten de… Ne oldu, nasıl oldu, neydi sizi çeken ya da çelen, mümkün değil bilemezsiniz.

Güzeldir düşlere dalmak, güzeldir hayal kurmak, ama asıl önemli olan istediğinizce yönlendirebilmektir o düşü. Hayal kurmak kolaydır da yönlendirmek o denli değil. Bir türlü ayrılmaz yolundan, sapmaz; ne kadar zorlarsanız zorlayın…

Orhan Duru’nun, 2006’da çıkan öykü kitabı “Kazı”, Yapı Kredi yayınları tarafından yeniden basıldı. Küçücük, kısacık bir kitap. Kolay da okunuyor. Zevkli, akıcı. Tabii, düşleriniz sizi bırakırsa ya da düşlerinize kapılmazsanız. Hoş, kapılsanız da keyifli, çünkü sıyrılıp dönebiliyorsunuz öykünüze.

Yaşamın öyküsü…

Duru, ne zaman yazmış, bilmiyorum, ama tam da bugün yazılmış gibi: “Kendi kendime çoğu kez bunu soruyorum. Yoksa kandırıldık mı? Bizimle oynamış olmasınlar. Anlatıldığına göre o kadar kötü bir durumda değiliz. Tanımadığımız kişiler, uzak ülkelerden gelen uzmanlar karamsar demeçler veriyor durmadan.” Şimdiki adı “dış mihraklar” ya da “terörist örgütler” ama yaşananlar ortada." …devamını öyküde okuyun, Yazarın nereye götürdüğünü görün…

Buradan, öykülerin yaşananlardan çıktığını, yaşananlarınsa egemen erk tarafından hep kendilerine yontulduğunu görebiliyoruz. Orhan Duru, haberciliğinin de etkisiyle odağına doğrudan ve sadece yaşamı alıyor öykülerinde. Gündağ Kayaoğlu’na bir selam çakıyor uzaktan, erken kaybettik onu da… Serdar Işın nerelerde acaba, selam yollananlardan biri de o.

Öyküler, kitaba da adını veren Kazı’dan başlayarak Orhan Duru’nun çocukluğundan başlayarak, aile bireylerini de içine alan özyaşam öyküsü bir bakıma. Ne denli gözlemci olduğunun olayların, gündelik de olsa ne denli içine girip inceliklerini yakaladığının göstergesi de… Asıl, o sıradanlığın içinden biz okurlar için çıkardığı belki biraz hoşluk, biraz hüzün, biraz umut (yok, umut biraz değil, çokça, çok umut). Umut dediğimiz beklenti değil mi? Beklentisiz yaşanır mı, yaşanmaz! O da öyle söylüyor: “Düşsüz bir yaşam süresi bir çeşit anlamsız boşluk.”

Sonra dayanamayıp düş ile düşünün, düşüncenin birbirine yakınlığından el alıp bir de düşmek ile bağdaştırıyor. Düşünenlerin içeri düşmesini o denli güçlü ve güvenle işliyor ki, (aklıma Osman Kavala, Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater, Ali Hakan Altınay, Mine Özerden, Can Atalay, Tayfun Kahraman, Yiğit Ali Ekmekçi ve tabii, düşünceleri nedeniyle haksız ve hadsiz yere tutuklanan, hüküm giyen onlarca insan geliyor) ben de tıpkı yazar gibi… dayanamayıp yapıştırıyorum yazının arkasına…

Kazı
Orhan Duru
Öykü
Yapı Kredi Yayınları, Temmuz 2022, 80 s.