Bir çiftçinin çiftliğinde üç tür hayvan var: Üçü dışında hepsi koyun, dördü dışında hepsi keçi, beşi dışında hepsi at.

Bu bulmaca birçok insanı zorlar ama yanıt basit: 1 at, 2 keçi ve 3 koyun.

Peki, neden bazıları bu soruyu hemen çözerken bazıları zorlanır? Matematik neden bazıları için kolay, diğerleri için kabusa dönüşür?

Bilim insanlarına göre yanıt, genetik, çevre ve psikolojinin birleşiminde saklı.

Genlerin rolü

Londra’daki Goldsmiths Üniversitesi’nden Prof. Yulia Kovas, 10 bin tek ve çift yumurta ikiziyle yürütülen geniş bir araştırmada matematik kabiliyeti farklarını inceledi.

“Tek yumurta ikizleri, çift yumurta ikizlerine göre tüm psikolojik özelliklerde birbirine daha çok benzer,” diyor Kovas.

“Bu, ev ortamının tek başına yeterli açıklama olmadığını, genlerin önemli bir rol oynadığını gösteriyor.”

Araştırma: Z kuşağı tarihin en mutsuz yetişkinleri olabilir
Araştırma: Z kuşağı tarihin en mutsuz yetişkinleri olabilir
İçeriği Görüntüle

Kovas’a göre ortaöğretim ve yetişkinlik döneminde matematik yeteneğinde genetik etki %50–60 civarında.

Ancak bu, çevrenin etkisiz olduğu anlamına gelmiyor; her iki faktör de belirleyici.

Çevre faktörü

Matematik becerilerini sadece okul veya ödev desteği değil, maruz kalınan kültürel ortam da şekillendiriyor.

Prof. Kovas, “Bazen radyoda duyduğunuz bir şey bile ilgi alanınızı değiştirebilir,” diyor.

Ayrıca bazı genetik özelliklerin, kişinin belirli türde bilgilere daha çok maruz kalmasını da etkileyebileceğini ekliyor.

Matematik kaygısı: görünmeyen engel

İngiltere’deki Loughborough Üniversitesi’nden Dr. Iro Xenidou-Dervou, herkesin matematik becerisini geliştirebileceğini söylüyor.

Ancak bu süreçte en önemli etkenlerden biri matematik kaygısı.

“Matematikte başarısız olma korkusu, kaçınmaya yol açar; bu da performansı düşürür ve kaygıyı artırır,” diyor Xenidou-Dervou.

Bu kısırdöngü, beynin “çalışma hafızası” üzerinde yük oluşturuyor:

“Kaygılı düşünceler, problem çözmek için gerekli zihinsel alanı kaplar.”

Doğuştan gelen sayı hissi

University College London’dan Prof. Brian Butterworth, insanların sayılara dair doğuştan bir anlayışla dünyaya geldiğini söylüyor.

Ancak bazı kişilerde bu mekanizma düzgün işlemiyor.

Bu durum, diskalkuli adı verilen öğrenme bozukluğuna yol açıyor — tıpkı disleksi gibi yaygın ve nüfusun yaklaşık %5’ini etkiliyor.

Diskalkulisi olanlar için basit işlemler bile büyük zorluk yaratabiliyor.

Prof. Butterworth ve ekibi, diskalkulili çocuklara yardımcı olacak öğretici bir oyun geliştirdi.

Ancak bu tür müdahalelerin uzun vadeli etkilerini anlamak için erken yaşta tanı ve takip gerektiğini vurguluyor.

Matematiği farklı kılan ne?

Dr. Xenidou-Dervou, matematik öğrenmeyi “tuğlalarla bir duvar örmeye” benzetiyor:

“Her yeni bilgi, öncekilerin üzerine inşa edilir. Eksik bir tuğla varsa üst kat çıkamazsınız.”

Tarihte bir dönemi atlamak sorun olmaz ama matematikte boşluklar zincirleme etki yaratır.

Dünya genelinden dersler

Prof. Kovas, 2000’li yılların başındaki PISA test sonuçlarını hatırlatıyor:

Listelerin başında Çin, diğer Doğu Asya ülkeleri ve Finlandiya yer alıyordu.

Çin’deki Jiangxi Normal Üniversitesi’nden Doç. Zhenzhen Miao, matematik öğretiminin “temel bilgi ve düşünceye” odaklandığını söylüyor.

Öğretmenler saygı görüyor, az ders verip çok hazırlık yapıyorlar.

Finlandiya’da da benzer bir sistem var.

Turku Üniversitesi’nden Prof. Pekka Räsänen, “Amaç herkesin temel kabiliyetleri öğrenmesini garanti altına almak,” diyor.

Finlandiya’da öğretmenlik saygın bir meslek; her kontenjana 10 aday başvuruyor.

Sonuç: Doğuştan değil, geliştirilir

Genler, çevre ve duygular matematikteki farkların temelini oluşturuyor.

Ama bilim insanları aynı fikirde:

Kimse matematikte “doğuştan kaybeden” değil.

Doğru destek, erken müdahale ve olumlu tutumla herkes zihinsel “matematik duvarını” güçlendirebilir.

Kaynak: BBC News Türkçe