“Ülkemizde, kadına yönelik şiddet sebebiyle katledilenkadınların listesinin tutulduğu dijital bir sayaç var: Anıt Sayaç!” diye yazmışım 2022’de bu sütunlarda.
Hızla ve her türden şiddetiyle akıp giden günler, aylar, yıllarda anımsamak mümkün değil elbette. Bilenler bilir, Anıt Sayaç: sanatçı Zeren Göktan’ın ilk kez 2013 yılının mart ayında sergilediği “Sayaç” çalışmasının katmanlarından biri. Göktan bir ayağı fiziksel, bir ayağı da sanal dünyaya açılan sergisinde, sergilenen objelere gömülü QR kodlarla izleyicileri anitsayac.com sitesine yönlendiriyordu. Sergi sona erdikten sonra sayacı güncellemeye devam etti Zeren Göktan. Gönül isterdi ki bir yerlerde takılı kalsın sayaç, atmasın. Ama sürekli atıyor, sürekli kadınlar katlediliyor çünkü. Bilmeyenler için Google’a Anıt Sayaç yazıp aratmak yeterli. Yüzlerce kadın, yüzlerce hikâye, yüzlerce yaşanamamışlık…
2008’de erkek şiddeti sonucu öldürülen kadınlar 68 iken sayacın numaratörü ikili haneden üçlü hanelere yükseliyor ilerleyen yıllarda… 100’ler, 200’ler, 300’ler…. Hız kesmeden artan sayaç numaratörü 2018’den sonra 400’den aşağı düşmüyor hiç. Şimdi böyle, rakamları yazarken ben ve okurken siz, çok soğuk ve ürpertici geliyor biliyorum ama yazmasak ve okumasak da sayacın atması eksilse ve dursa keşke… Keşke bazılarının dediği gibi çok yazılıp çizildiği, görünür hale getirildiği için artmış olsa da kadına yönelik şiddet ve cinayetler, biz hiç yazmayınca, bitiverse…
Selva Almada da görünürlüğü ön plana çıkarmayı düşünüyor olsa gerek ki her gün gazete sayfalarını artarak dolduran cinsel şiddeti ve kadın cinayetlerini kitabına taşımış. Dünyanın birçok yerinde olduğu gibi Arjantin’de de kadınlar sadece kadın oldukları için öldürülüyor. 1973 doğumlu Selva Almada 13 yaşındayken algılamaya başlıyor kadınların sadece kadın oldukları için öldürüldüklerini. O güne kadar da öldürülen kadınlar var 13 yaşındaki Selva’nın çevresinde ancak onların ölümünü bir şekilde gerekçelendirebiliyor çocuk kafasında.Kadın cinayetleri diye bir kavramı kullanmıyor kimse çünküdoğduğu ve 17 yaşına kadar yaşadığı Villa Elisa’da. 16 Kasım 1986’da radyodan bir genç kızın kendi evinde, yatağında,kalbinden bıçaklanarak öldürüldüğü haberini duyuyor Selva ve şöyle düşünüyor: “Herhangi bir ergenin evine benzeyen evim, dünyanın en güvenli yeri değil. Evinin içinde seni öldürebilirler. Dehşet seninle aynı çatının altında var olabilir.”
Yirmi yıla yakın, evinin yatak odasında öldürülen 19 yaşındaki Andre Danne, Selva Almada ile birlikte dolaştı. Çünkü Arjantin ulusal gazetelerinde baş sayfaya çıkan kadın ölümleri her gün artıyordu. Selva şiirler, öyküler, romanlar, araştırma metinleri yazıyordu ve 19 yaşındaki Andre Danneile Danne’nin öldürülmesine yakın tarihlerde öldürülen 18 yaşındaki Sarita Mundin ve 15 yaşındaki Maria LuisaQuevedo’nun katilleri hala bulunamıyordu. 80’li yılların ortalarında öldürülen ve katilleri hiç bulunamayan bu üç kadının izini sürdü yıllarca Almada ve Ölü Kızlar’ı kaleme aldı. Ölü Kızlar Almada’nın sadece kadınları odağına alan ilk kitabı olarak büyük ilgi gördü.
80’lerin başında Arjantin’de demokrasiye dönüşün kutlandığı günlerde öldürülen bu üç kadının aile fertleriyle görüştükten, karakol ve mahkeme tutanaklarını inceledikten sonra yazdı Ölü Kızlar’ı Almada.
Kitapta kimi zaman Kurtlarla Koşan Kadınlar’a selam gönderiyor Almada kimi zaman kendi annesine. Almada’nınannesi küçük yaşta evlenmiş, 17 yaşında ve hamileymiş çünkü. Evliliklerinin ilk günlerinde ergen gibi kavga ediyorlarmış ki babası annesine vurmak için elini kaldırmış. Sonrası Almada’nın anlatısından: Ve ne aptal ne de yavaş olan annem, babamın masaya yasladığı koluna çatalı saplayıvermiş. Babam bir daha asla anneme üstünlük taslamadı.
Ölü Kızlar’da söz dinlemeyen küçük kızları kaçırdığı söylenen ’torbalı’ ve falcılar ile medyumlara gitmek gibi çok tanıdık söylemlere de rastlıyoruz; küçük kızların para karşılığında yaşlı erkeklerin cinsel ihtiyaçlarını karşılaması gibi -çünkü yazar bu durumun yoksulluğun ileri boyutlarda olduğu Arjantin’de herkesin bilip, bir anlamda normal karşıladığı gibi bir izlenim yaratıyor- kulağa çok itici gelen söylemlere de.
“Bu hikayelerin kaybolmasını istemedim. Onlar zaten öldürülmüştü, suçlar cezasız kalmıştı. Unutmak da onları yeniden öldürmek gibi geliyordu,” demiş Selva Almada Ölü Kızlar’ı kaleme almasının nedenini anlatırken.
Katledilen kız çocuklarının ve kadınların haklarını savunurken, yaşam öykülerini anlatırken, onları görünür kılarken bizim de dileğimiz; İkbal Uzuner, Ayşenur Halil, Pınar Gültekin, Gülistan Doku, Rojin Kabaiş, Ece Kılıçaslan, İpek Er, Aslıhan Sinem Çiçek, Dilek Doğan, Rabia Naz Vatan, Fatma Günegül, Narin Güran, Bahar Aksu ve nicelerininunutulmaması, bir fotoğraftan, bir rakamdan ibaret olmadıklarının hatırlanması…
Andre Danne, Sarita Mundin ve Maria LuisaQuevedo’nun öldürüldükleri güne kadar olan yaşamlarından kesitleri bulduğumuz Ölü Kızlar sert bir anlatı. Kısa, 93 sayfa. Okurken iyi hissetmiyorsunuz kendinizi. Tıpkı Anıt Sayaç gibi rahatsız ediyor sizi. Koltuğunuza gömülüp rahatça okuyacağınız bir kitap değil. Okuma boyunca ülkedeki kadın cinayetleri hiç çıkmıyor aklınızdan. Tıpkı herhangi bir neden olmaksızın sırf kadın olduğunuz için öldürülebileceğiniz ve hasbelkader yaşadığınızın çıkmadığı gibi…
*Ölü Kızlar/Selva Almada/Çeviren: İdil Dündar-Yapı Kredi Yayınları, Ağustos-2025/anlatı, 96 sayfa.
NOT: Selva Almada’nın Ölü Kızlar’ının yanı sıra Jorge Ibarguengoita’nın da kadın cinayetlerini anlattığı Ölü Kızlar adlı bir kitabı var. ‘Ölü Kız’ tanımlaması adli dosyalarda, uzmanların bu genç kızları tanımlamak için başka bir kelime bulamadıkları zaman kullandıkları bir ifade olarak biliniyor.