Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde kalbur saman içinde Kırmızı Başlıklı Kız ormanın öte tarafında yaşayan hasta büyük annesine kurabiye götürürken kurtla karşılaşır ve arkadaş olur. Kurtla Kırmızı Başlıklı Kızı el ele kol kola  gören avcı sevinçle evine döner. Aynı ormanda üvey annesiyle  çilek toplamaya giden Pamuk Prenses, beyaz Atlı Prensi cücelerin evindeki beş çayına davet eder,Prens, Pamuk Prenses’i ölmekten kurtarmadığı için mutludur. Külkedisi, masalındaki  Prensi evlenmek için bir balo tertiplememesi konusunda ikna eder. Rapunzel kuleden aşağıya inmenin bir yolunu bulur ve prensi cadının elinden kurtarır. Yüzyıl Uyuyan Güzel uykuya yattığı gecenin sabahında uyanır ve sarayın önünden geçmekte olan prensin ayağına batan dikeni çıkarır. Bu durumda cinler cirit oynamaz, pireler berberlik yapmaz. Kendini erkek gibi göstermek adına bir kadını kurtarmak zorunda kalmayan prensler, monarşiyi reddeder ve topraklarını halklarının arasında eşit şekilde paylaştırıp sonsuza kadar mutlu yaşamasalar da insanca yaşarlar.

Tersine masallar yazılıp tersine bir hayat mümkün mü bilemem, ancak masalların çocukların zihinlerine yaptığı kodlamadan ciddi rahatsızım onu biliyorum.  Yaşadığımız dünyada erkeklik hapishanesine hapsettiğimiz erkekleri özgürleştirmenin vakti geldi artık. Erkek olarak dünyaya geldikleri için gelişimlerini tamamladığını düşünmeleri erkekleri daha aciz ve zavallı yapıyor. Erkekliğe sürgün ettiğimiz erkekler,güçlü, kuvvetli, dayanıklı, savaşçı, rekabetçi ve yenilmez olmak zorunda. Bütün bunları bir insan evladından bekleyerek ona nasıl bir işkence yaptığımızın farkında değiliz.

 Oğlan çocuğuna üstün erkeklik payesi verirken, aslında kökünden söküp yabancı bir toprağa ekeriz onu. Ana vatanından ana dilinden koparıp erkekliğe sürgüne göndeririz. Ve onu sürgünde tutmak, geri dönmesine engel olmak için;ana vatanına dişil oluşa dair ne varsa aşağılar, değersizleştirir, kötülük atfederiz. Erkeği erkek kılmak adına, içindeki dişil yanı ona yasak ve mundar ederiz. Böylece onu erkek kılarken aynı zamanda özüne yabancılaştırırız.

Bu sürgüne salık verenin kadın olması da hayli düşündürücü. Yıllar evvel bir aile tanımıştım. 6 kız çocuğunun üstüne bir erkek çocukları olmuştu. Zaten o kadar çocuğu da erkek çocuk sahibi olmak adına yapmışlardı. Bu çocuk en küçük ablasından 9 yaş küçüktü. Ve çocuk o evde yaşayan yaşamayan her ablanın adeta sahibiydi. Yaptığı her şımarıklık hoş görülüyor, şiddet göstermesi doğal karşılanıyor, olur olmaz istekleri anında yerine getiriliyordu.  Ablalar kardeşlerinin karşısında el pençe divan duruyordu. Üstelik buna salık veren anneleriydi; kızlarını erkek kardeşlerine karşı kul köle etmişti. Bu payenin temelinde yatan ise annenin erkek çocuğunu kendine güvence olarak görmesiydi. Erkek çocuğu anneyi ve 6 ablayı koruyacak, kollayacak, gerektiğinde bakımlarını üstlenecek ve bu kadar sorumluluktan kaçmayı aklına bile getiremeyecekti. Evin içinde monarşiyi hayata geçiren kadınlar o erkeğin bir gün evlendiğinde aynı monarşiyi kendi evinde de uygulamak isteyeceğinden habersizdi. Üstelik bütün ablalar kardeşlerine benzer erkeklerle evlenip şişirilmiş erkek egosunun kurbanı olacaktı. Erkek çocuğa sahip olmak için doğurduğu onca kız çocuğuna değer vermeyen anne; ve sadece erkek olduğu için kendini yetkin gören bir çocuk…

Özen Yula’nın “Tanrı Kimseyi Duymuyor” adlı hikaye kitabında bir bitiriş var ki çok can alıcıdır: 

“Her kuşak kendisinden sonraki kuşağın ırzına geçiyor. Genç kuşak önce yaşlı kuşağı affedip sonra da kendisinden genç kuşağın ırzına geçiyor. Bu dünyada kimse bunu hak etmiyor. Babaanne,uzun uzun Tanrı ile konuşuyor, kimseciklerin rüyalarına girmediği sakin zamanlarında. 

Tanrı kimseyi duymuyor...”

Çocuklarınızın baş ucunda uyumadan evvel okuduğunuz masalları dolaba kilitlemenin vakti gelmedi mi?Kendilerini ispatlamak için onlara giydirdiğiniz ağır, hantal ve gerçekçi olmayan o sahte erkeklik pardösüsünün altında ezilmeleri yetmedi mi sizce? Kırmızı Başlıklı Kız başına bir şey gelmeden gerçekten  evine gidebilir; ama illa gelecekse kendi aklıyla pekala kendini kurtarabilir. Siz yeter ki ona; onun bir erkek kurtarıcıya değil akla sahip olduğunu öğretin. Ve bırakın erkekler de kendileri için yaratılan hapishanelerinden kurtulmanın yolunu bulsun. Yoksa hepimiz birbirimizin ırzına geçmeye devam edeceğiz...

Dipnot: Psikeart Dergi, Şule ÖNCÜ, Sonsuz İnşaat.