"Saçı uzun aklı kısa." 

"Eksik etek."

 "Kaşık düşmanı." 

"Kan ayak."

 "Kadını sırdaş eden tellal aramaz."

 "Avrata atı emanet etme."

 "Kızını dövmeyen dizini döver."

 "Kızı kendi halinde bırakırsan ya davulcuya gider ya zurnacıya." 

"Kadının sırtından sopayı karnından sıpayı eksik etme." 

Atasözlerimizi ve deyimlerimizi alt alta sıraladığımız zaman sanıyorum kadına verilen değeri(!) daha net görebiliyoruz. Atasözleri ve deyimler bir milletin düşünce, anlayış ve yaşayış biçimini ortaya koyar. Anlaşılan bizim toplumumuzda kadın; biraz güvenilmez, biraz çaresiz, biraz akılsız, biraz da damızlık olarak görülmüş. Ancak şimdiden bazı kadınlarımızın bazı atasözlerimize hak verdiklerini duyar gibiyim. Mesela "Kızı kendi haline bırakırsan ya davulcuya gider ya zurnacıya." ya da "Kızını dövmeyen dizini döver.". "Saçı uzun aklı kısa."deyimi biraz daha az kabul edilebilir. "Kan ayak" biraz ürkütücü ama durum tespiti olarak görülebilir. "Kaşık düşmanı" içinse "Eee... doğru ama!" diyebilirsiniz. Ama diğerlerini alkışlayacak ya da onaylayacak bir kadın düşünmek istemiyorum. Düşünmemeliyim değil mi? 

Aman sakın! O kadar ileri gitmeyelim. Karnımızdan sıpa da, sırtımızdan sopa da eksik olsun. Gerçi başka atasözlerimiz de var. Mesela: 

"Cennet anaların ayakları altındadır."

 "Yuvayı dişi kuş yapar." 

"Ağlarsa anam ağlar gerisi yalan ağlar."

 "Kadın adamı vezir de eder rezil de."

 "Çocuksuz kadın meyvesiz ağaç gibidir."

 Baktığınız zaman bu atasözlerimizde de  annelik ve eş olma durumuna bir övgü söz konusu. Yani kadın bir varlık olarak aile kuruyor ya da doğuruyorsa kıymetli. Elbette doğurganlığımız merhametimize gebe. Ve elbette doğurmak ve yaşatmak kadını güçlü kılıyor. Ama övgüleri kadının bu yönlerine yapmak kadın olgusunu ister istemez görünmez kılıyor. Tabii sanmayın Türk atasözlerinde böyle! Alman atasözlerinden biri;" Kadın bir ay gibidir; ödünç ışıkla parlar."

 İtalyan atasözlerine bir örnek;" Az kadının ve az kazın olsun." 

Yunan atasözü;"Üç büyük tehlike vardır: deniz, yangın, kadın." 

Rus atasözü; "Kadını ruhun gibi sev, kürk palton gibi sopala."

 Japon atasözü;" Kadın ve halı yeni iken iyidir."

 Dünya milletlerinin atasözlerine baktığımızda en uygar geçinen toplumların dilinde bile ataerkil bir söylem olduğunu görebiliriz. Bizi teselli etmeli mi bu durum bilemedim(!) Ancak bizim teselliye değil varlığımızı görünür kılmaya ihtiyacımız var.

 Soframızdaki yeri öküzümüzden sonra gelen kadın, o sofrada erkekle yan yana oturmadığı sürece bize özgür bir dünya yok.

 O sofrayı kurmak sadece kadının göreviyse ve sofrayı kurduğu takdirde erkekle yan yana oturma hakkı lütuf(!) ediliyorsa bize eşit bir yaşam yok.

 O sofrada çocukları yedirmek sadece kadının görevi olmuşsa bize tasasız bir gün yok.

 Kadın eksik değildir. Kadının saçı da aklı da istediği zaman uzar ve kısalır. Kadın kendi kararlarını kendi verebilecek güçtedir. Ve kadın kaşık düşmanı değildir. Kadın kaşık hariç;

 kör karanlığın düşmanıdır.

 Eğitilememenin düşmanıdır. 

Kahkahasına izin vermeyen, hamile iken sokağa çıkmasına karşı çıkan zihniyetin düşmanıdır.

 Cinayetine kıskançlık diyerek bahane arayan katilin düşmanıdır. 

9 aylık hamile bir kadına tecavüz edip sonra da vahşice öldüren psikopatın düşmanıdır. 

Kadınla erkek eşit olamaz diyen yobazın düşmanıdır.

 Çocuk geline çanak tutan yasaların düşmanıdır. 

Kadın; sessizliğin, görmezliğin, duymazlığın düşmanıdır. Kadın çok fazla şeye düşmanlık besliyor gibi görünse de aslında tek bir şeyin düşmanıdır: Barbarlığın... 

Çağın insanı ister ona ataerkil toplum desin, ister eril zihniyet; bunun adı barbarlıktır....