Bugün 19 Mayıs.

Resmî takvimde hâlâ “Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı” yazıyor.

Ancak meydanlar boş, gözaltı merkezleri dolu.

Alkışlarla kutlanması gereken bir gün, ironiyle geçiyor. Çünkü bu ülkenin gençleri artık yalnızca 100 metre koşusunda değil, adaletsizliğe karşı da koşuyor. Ve o koşuların sonunda, çoğu zaman madalya değil, kelepçe takılıyor bileklerine.

Mart ayından bu yana, yaklaşık iki bin genç gözaltına alındı. Suçları ne mi? Anayasal haklarını kullanmak. Yani yürümek, düşünmek, itiraz etmek. Yani anayasanın kendisi kadar meşru, ama sistemin kendisi kadar “rahatsız edici” eylemler.

Bugün kutlanan 19 Mayıs’ın neşesi, yıllardır anlamından arındırılıyor. Oysa bir halkın özgürlük arzusunun simgesiydi bu tarih. Sadece gençliğe ithaf edilmemişti, halkın gençleşme iradesiydi aynı zamanda. Ama bugün; sokaklarında gençlerin sesi değil, sirenlerin yankısı duyuluyor.

Bu ülkede gençlik; makbul olanla sınırlı tutulmak isteniyor. Formalı, alkışlanan, yalnızca spor salonlarında sahneye çıkan bir gençlik imgesi… Fakat asıl tehlike olarak görülen gençlik, düşünen, sorgulayan, örgütlenen gençliktir. O yüzden o gençlik, bayramlarda değil; cezaevlerinde sayılıyor.

19 Mayıs, bir halk hareketinin gençliğe duyduğu güvenin tarihiydi. Ama bugün aynı gençliğe, yürüyüş hakkı bile reva görülmüyor. O haklar, anayasa kitapçıklarında kalırken, gençler anayasanın kendisini hatırlattıkları için yargılanıyorlar.

Bu bir istisna değil planlı, soğukkanlı, sistematik bir karşı-politikadır. Gençliği suskunlaştırmak isteyen bir aklın el yazısıdır. Gençliği yalnızca tüketici, sessiz ve eğlenceyle meşgul bir kitleye indirgeyen iktidar aklının sonucudur.

Bugün bayram var, evet.

Ama sadece alkışlananların, protokolde yer bulanların, poz verenlerin bayramı.

Tutuklu gençlerin, gece baskınıyla alınanların, avukat bile göremeden gözaltında tutulanların değil. Sokakta “özgürlük” yazılı pankart taşıdığı için işkence gören gençlerin değil.

Bu, bayramı kutlamaya değer bulanların bile içine sinmeli.

Sezen Aksu demişti ki:

“Bir çocuk doğurur gibi doğurmalıyız her sabah umudu.”

Ama bu ülkede, her sabah umutla uyanmak isteyen gençlerin sabahına gözaltı baskınları giriyor. Çünkü düşünen genç, bu düzende tehlike sayılıyor; umut eden genç ise hedef..

19 Mayıs’ın içi boşaltılmıyor sadece, gençliğin de içi boşaltılmak isteniyor. O yüzden bu sadece bir bayram değil, bugün bir sınavdır. Gençlere değil, yetişkinlere. Bu düzene razı gelen herkese.

Bazı yetişkinlerin sınav notunu da hemen şuraya iliştireyim:

SINIFTA KALDINIZ.

Çünkü bir bayram, kendi gençlerine özgürlük sunamıyorsa; o bayram yalnızca bir gösteridir, bir dekordur.

Umut tabiki hala var. Çünkü bu ülkenin gerçek gençliği; yılmıyor, susmuyor, eğilmiyor.

Barikatlarda değilse de, sözcüklerinde direniş taşıyor.

Hücrelerde değilse de hayallerinde yeniden kuruyor adaleti.

Ve o gün geldiğinde, sadece özgürlüğü değil, bu düzenin yutamadığı onuru taşıyanlar, bugün içeride olanlar olacak.

O gençlere selam olsun!