KORKUT AKIN yazdı: Bu yazının asıl amacı Kurtuluş değil, Kurtuluşçuların dünyaya, ülkeye, sorunlara nasıl baktığını anlattıkları (12 Eylül koşullarında büyük bir yüreklilik muhakkak ki) mahkemelerdeki “Savunmaları".

Günlerdir okuduğum, İsmail Metin Ayçiçek’in gerçekten titiz ve emek yoğun çalışmasıyla bir ekip tarafından hazırlanan “Kurtuluş / Savunmalar” gerçek bir belge… Bir arkadaşımın özel bastırmasıyla kitaplaşmış olsa da Temmuz 2022 tarihinden bu yana internet üzerinden, www.avrupademokrat.com sitesinde okunabilir.

Bu tür “belge” çalışmaların yararı çok, alabildiğine çok hem de. Aynı çerçevede daha önce farklı kitaplar da yayımlanmış. Bir dönemin tarihine ışık tutan, ülkenin ve doğal olarak da toplumun bir dönemini bir örgütsel yapı üzerinden önümüze getiren bu belgeler çalışması; “X kuşağı” deniyor ya, gençlerin yolunu aydınlatacak ağırlıklı olarak.

12 Eylül’den bu yana geçen kırk yılda çok şey değişti, çok şey eskidi, yenisi çıktı, umutlar tükendi, yenileri doğdu, heyecanlar yaşandı, yeni yeni planlar yapıldı, görüşler sunuldu… Doğaldır ki, her yeni gelen bir öncekinin üstünde yer buldu, onun kazandırdıklarının üstüne koydu ve daha da güçlülendi. Yeni olan doğru mudur her zaman, böyle bir iddia inanılmaz derecede hata taşır, ama bilinen o ki, hataları bırakıp bir tarafa doğrularla yürümek gerekir. Ret ve inkâr konusu… İnkârcı olmak, iyilerle, doğrularla, güzellerle yürümek zorundayız. İşte en tam da o nedenle geçmişten gelen bilgi birikimimizi güçlendirmeliyiz. Hataları atıp güzellikleri yanımızda taşımalıyız.

Hepsi yayımlanmalı…

Kurtuluş, 1976 yılında, aylık olarak yayımlanan “Kurtuluş Sosyalist Dergi” çevresinde bulunan, dergide yayımlana görüşleri savunan kişilerce oluşmuş bir devrimci örgüt. Antifaşist, antiemperyalist ve antişovenist ilkeleriyle özellikle Kürt sorununu dile getirip önde tutan ve Kürt sorununu hemen her çalışmasında, etkinliğinde belirleyici olarak ileri süren yaygın bir örgüt. Bu yapılanma, sadece gençlik içinde değil mesleki örgütlerde, sendikalarda, mahallelerde de örgütlenirken ilerleyen dönemde “Türkiye ve Kuzey Kürdistan Kurtuluş Örgütü” adını aldı. Koşulların değişmesi, düşüncelerin farklılaşması, örgütlülük anlayışının gelişmesi, partililiğin güçlenmesiyle beş imzacı tarafından lağvedildi, birkaç yıl önce…

Bu yazının asıl amacı Kurtuluş değil, Kurtuluşçuların dünyaya, ülkeye, sorunlara nasıl baktığını anlattıkları (12 Eylül koşullarında büyük bir yüreklilik muhakkak ki) mahkemelerdeki “Savunmaları”. Altı kişinin savunması yer alıyor kitapta. Hemen hepsinin bugün birçok konu üzerinden farklı düşünceler içerisinde olduklarına inanıyorum. İklim değişikliği ve küresel ısınma yani çevre sorunu hiç yokken, bugün en önde gelen acil çözüm gerektiren gündemin ilk konularından. Siyaseten de gerek örgütlülük gerek hedef belirleme gerekse çalışma yöntemleri konusunda da değiştiklerini düşünüyorum. Peki, bu kırk yıl öncesinde kalan, o dönemin jargonuna uygun, günümüzün sorunlarıyla pek de bağdaşmayan(!) savunmaları okumanın ne yararı var? Ancak (benim değil, ola ki okurun aklından geçer diye yazdığım) bu soruya günümüz ışığında sömürge, sömürgecilik gibi temel kavramların hâlâ geçerli olduğunun da altını çizmeliyim…

Tarihi nereden başlatıyorsunuz?

Tarihi kendinizden başlatırsanız hatalar batağından kurtulamazsınız. Geçmişle geleceği buluşturmanın en kestirme yolu geçmişten gelen birikimi iyi tahlil edebilmekten geçer. En tam da bu nedenle bu (bugüne dek toplamda 10 kitap olmuş) çalışma önemli bir rehberdir hepimiz için. Savunmaların doğruluğu, yanlışlığı olmadığına inandığım için -birbirleriyle çelişkiler taşısalar da aralarında- eksiklikleri dışında devrimci bakışın geniş, engin ve çok ileri görüşlülüğü açısından önemli olduğunu, buna da bağlı olarak okunmasının yaşamın her alanına, her anına katkıda bulunacağını ileri sürebilirim.

Dünya ile kesilen iletişim…

12 Eylül’ün azgın baskıları ile gözaltına alınan, işkenceye yatırılan ve sürekli aşağılanan insanların savunmalarını kafalarının içinde kurgulamaları sadece anımsayabildikleriyle sınırlı. İlginçtir, her şey değişti, ama medya araçlarının egemen güç elindeki konumu hiç değişmedi. Dün de manipülasyon yapıyorlardı, bugün de… Metris’teki bir tutuklunun Yunanistan’da Lavrion toplama kampında bir şeyler yaptığı haberi, aslında basit bir hata değildir, bilinçli olarak kafa bulandırarak (isimler bilinmeyebilir, ama örgüt adı ve sorumluluğuyla birlikte olunca) halkın tepki duymasını sağlamak amaçlıdır. Aynı açıdan bakınca mahkemenin de bildiği halde duymazdan geldiği işkence yapıldığına dair tepkiler ve talepler göz ardı edilerek basına servis edilmeyince, içerisi günlük güneşlik sanılabiliyor. Devletin has adamı, Turgut Sunalp, kendisinin de sorgulamalara girdiğini söyledikten sonra, “Yine bir kıza copla tecavüz edildiği iddia edilmişti. İddia edilen kız ciddi şekilde, ağır derecede komünistti” diyebiliyor. Zaten siyasiler bu tür manipülasyonları hiçbir dönemde kaçırmayıp sürekli yapıyor. Günümüzdekileri sizler de biliyorsunuz…

Neden hepsi yok!

Altını çizdiğim çok yer var. Aldığım notlar da alabildiğine fazla. Tabii ki üzerinde konuşup tartışılacak. Değişen koşullarda düşüncelerin de değişmesiyle daha farklı tartışmalar yapılacaktır, yapılmalıdır da… onları ayrı tutuyorum… Ancak aklıma takılan konu, onca insan siyasi savunma yapmışken neden altı kişiyle sınırlı kalmış bu kitap? “Ben yayınlayacağım” diyen de var içlerinde… Ayrışmanın ve/veya fırtınaları birlikte göğüsledikleri arkadaşlarına güvenmemenin göstergesi olarak görülebilir bu… Hani, derler ya, şuraya mim koyuyorum, bakalım yayınlayacak mı? Benzer bir durum sözlü tarih çalışmasında da yaşanmıştı. Kendileri ayrıca
bir çalışma yapıp yayınlayacaklarını söyleyenlerden ses seda çıkmadı.

Kurtuluş, Savunmalar
Ekip Çalışması
www.avrupademokrat.com

(Bu yazı Siyasihaber9.org'ta yayımlanmıştır)