New York Posta’da yayımlanan habere göre, Amerikan Demokrat Partisi, 2028 seçimlerine yönelik yeni stratejisi kapsamında “uyanık dil” kullanımını azaltmayı planlıyor. Parti, sıradan Amerikalıların politikacıların akademik veya jargon dolu ifadelerinden hoşlanmadığını fark etti ve artık daha anlaşılır, günlük dili hedefliyor.
Sol eğilimli düşünce kuruluşu Üçüncü Yol’un çevrimiçi yayınladığı politika notuna göre, politikacıların “ayrıcalık”, “kültürel ödenek”, “evsizler”, “doğum yapan kişi”, “Latin kökenli” ve “adaletle ilgili” gibi 44 kelimeyi kelime dağarcıklarından çıkarmaları öneriliyor. Not, bu ifadelerin seçmenler üzerinde küçümseyici veya yabancılaştırıcı bir etkisi olduğunu vurguluyor.
Raporda dilin altı kategoriye ayrıldığı belirtiliyor. “Terapi dili” olarak adlandırılan kategorideki “tetikleyici”, “güvenli alan”, “alan tutma” ve “beden utandırma” gibi terimler, seçmenlere “Ben senden daha empatik biriyim” mesajı verdiği iddia ediliyor. “Seminer odası dili” ise “Ben senden daha zekiyim ve önemli konularla daha fazla ilgileniyorum” anlamına geliyor.
Raporda ayrıca, “radikal şeffaflık”, “paydaşlar”, “gıda güvensizliği”, “konut güvensizliği” ve “göç eden kişi” gibi ifadelerin de kaldırılması öneriliyor; bu terimler, bireylerin söz hakkını sınırlıyor ve sadece gruplara bağlı olduklarını ima ediyor.
Demokratlar, Başkan Trump’ın basit ve anlaşılır dilini uzun süredir eleştiriyor; ancak Amerikan halkı, akademik jargon yerine, günlük hayatta kullanılan dili tercih ediyor. Kentucky Valisi Andy Beshear de, “İnsanlarla gerçek insanlar gibi konuşmalıyız. Normal bir dil kullanmadığınızda iletişim kurmak zor” demişti.
New York Posta haberi, Demokratların uyanık dilden vazgeçme çabasının, düşen anketler ve partinin yaşadığı yenilgilerle bağlantılı olduğunu belirtiyor. Sıradan seçmenler yıllardır süren parmak sallama ve dil polisliğinden bıkmış durumda ve parti artık bu gerçeği göz ardı edemiyor.
Türk seçmen için;
ABD’deki bu gelişme, Türkiye’de siyaset dili açısından da önemli bir ders niteliğinde. Seçmenler, jargon, ideolojik terimler ve “doğru söyleyiş” kaygısı ile dolu ifadelerden çoğu zaman uzaklaşıyor. Türkiye’de de politikacılar, halka yakın ve anlaşılır bir dil kullanmayı tercih etmezse, benzer bir yabancılaşma ve güven kaybı riskiyle karşılaşabilir. Özellikle toplumsal konularda karmaşık terimlerle değil, günlük dille anlatılan mesajlar halkın ilgisini ve desteğini artırıyor.