Altı üstü bir pankart mı, diyorlar.
Altı üstü iğne, iplik, kumaş…
Oysa biz biliyoruz:
Bir iğnenin ucu, bir tank namlusundan kalın iz bırakır.
Sakarya’da kadınlar toplanıyor.
Üç gün.
Üç gün boyunca makas çıtırtısına, kalp atışlarını katacağız.
Gazze’nin acısını, Sakarya’nın rüzgârını, Mezopotamya’nın tozunu aynı kumaşa dikeceğiz.
“Katil İsrail Ortadoğu’dan defol” yazacağız.
Harfi harfine. İlmeği ilmeğine.
Çünkü yazmak bazen yetmez;
Bazı cümleler ancak iğneyle ilmek ilmek işlendiğinde direnç kazanır.
Dikiş dedikleri, suskun iş sanırlar.
Oysa iğnenin her girişi bir çığlık, her çıkışı bir nefes:
Kadın nefesi.
Yıllarca “Kadın işi” diye küçümsenen nakış–örgü–tığ,
Şimdi emperyalizmin kâbusu.
Sabrımızı silaha dönüştürdük.
İlmek ilmek barikat.
Kumaş kumaş manifesto.
Makinen varsa getir.
Yoksa kalbin yeter.
Kalpten kuvvetli motor mu var?
Her adımda petrole, betona, silaha meydan okuyoruz.
Kiminin elinde nakış iğnesi, kiminin dudağında türkü,
Kiminin gözlerinde Gazze’nin karası.
Kadınlar birlikte diktikçe dünya değişir.
Yırtıkları kapatmakla kalmaz,
Sınırları da söker.
“İğneyle kuyu kazmak” derlerdi.
Biz iğneyle tarih kazıyoruz.
Bir ucunda Filistin, diğer ucunda Sakarya.
Arada evlerimiz, çocuklarımız, düşlerimiz.
İğne geçtikçe hepsini birbirine dikiyor.
Ayrı düşen coğrafyaları, uzak düşen kadınları komşu kılıyor.
Ve soruyoruz:
Neden susalım?
Neden savaşın dikişini biz sökmeyelim?
Neden sömürüye karşı en parlak iplik biz olmayalım?
Gel.
İğnene yükle sözcüklerini.
Birlikte dikelim bu karanlığın söküğünü.
Belki ilk dikişte tutmaz;
Ama biz sökük tutmaz kadınlarız zaten.
Sökük tutmaz, itaat etmez, korku tutmaz.
Altı üstü bir pankart mı?
Altı üstü bir isyan.
Altı üstü kadın.